Okay Karacan-Zaman
İşin içine para girdi, teknoloji girdi, borsa girdi, futbol bir endüstri haline geldi. Ancak tüm bu etkenlere rağmen insan, futbolun içindeki en önemli öğe olmayı sürdürüyor.
İyice yakınlaşıp, dışarıdan görünen bu büyük endüstri resminin fırça darbelerine odaklanırsanız, sizi her defasında bir insan hikayesi karşılar. Bu pazar yazısına konu olan hikaye ne bir futbolcu ne de bir teknik direktör... Öte yandan kulübünde en az onlar kadar saygı görüyor, başarıların pay sahiplerinden biri.
Adı Bernard Halford. Futbola olan tutkusu çocukluğunda tribünlerde başladı. Hayali ise bir futbol takımının parçası olabilmekti. Bunu futbolcu olarak başaramayacağının farkına vardığında 18 yaşındaydı. O da Oldham Athletic takımına sekreter olarak iş başvurusu yaptı. Kulüp yönetimi, bu genç delikanlının içindeki çalışma arzusunu gözlerinde görebilmişti ancak Bernard henüz çok gençti. Beklemesi gerektiğini söylediler ve 23 yaşına geldiğinde Oldham’daki işinin başına geçti. O yıllarda bir futbol takımının bünyesinde çalışan en genç sekreterdi, deneyimsizdi ama öğrenmeye istekliydi.
13 yıl çalıştığı Oldham Athletic’te bir futbol kulübünün işleyişi hakkında hemen her şeyi öğrenmişti. Bu yetenekli genç adam, 31 yaşına geldiğinde, Manchester City’de Genel Sekreter unvanı ile göreve başladı. O gün ne kulüp ne de Bernard farkında değildi ama City yalnızca bir iş, Bernard Halford da sadece bir kulüp çalışanı olmayacaktı.
Manchester’ın Mavileri, Bernard Halford’un evi ve hayatı olmuştu. Mesai saatleri, çalışma günleri olmadan, yalnızca takımın başarısı için büyük bir özveri ile çalışan Halford, bir kulübün yarım asra yakın tarihinin her anına tanıklık etti. Premier Lig’in en büyük kulüplerinden biri olan Manchester City’nin tüm yükünü omuzlarında taşıdı. Hemen her konuda Bernard Halford’a danışılıyordu.
6 kez kulübün sahibi değişti. 30 teknik direktörün City ile anlaşma imzalamasına tanıklık etti. Hiçbiri ile en ufak bir sorun yaşamadı. Yüzlerce yeni transfere kulübü, antrenman tesislerini gezdirdi. En unutamadığı futbolcu Colin Bell oldu. Yaptığı belki de en önemli iş, Manchester City Çocuk Kulübü olan Junior Blues/Live4City’nin kuruluşuna önayak olmaktı. Genç City taraftarlarının yetişeceği, kulüp kültürünü öğreneceği yapının temellerini attı.
En karanlık günleri gördü; 5 kez küme düşme acısı yaşadı. 5 kez Premier Lig’e geri dönüşü kutladı. Bir futbol takımının her düştüğünde yeniden ayağa kalkmasındaki gizli kahramanlardan biri oldu. Yaşadığı en unutulmaz an, Manchester City’nin Premier Lig şampiyonluğuna tanıklık etmesiydi.
Ve tüm bu emekleri karşılıksız kalmayacaktı. Uzun yıllar büyük bir özveri ile görev yaptığı takımı Manchester City, Maine Road Stadyumu’nu 2003 yılında terk ederken, stadın kapılarını son kez kilitleme onuru Bernard Halford’a verildi. 2006’da, Manchester City’nin Onur Duvarı’na Bernard Halford adının yazdığı metal plaka çivilenirken, Halford’un dışında duvarda adı bulunanların hepsi futbolcuydu…
Manchester City onun için iş değil
2010’da Manchester City’nin Onursal Başkanlığı’na getirildi. Bu konum daha çok elçilik benzeri, sembolik bir unvan olsa da, Bernard Halford 32 yıldır sürdürdüğü görevlerini bırakmadı. Bugün hâlâ takım ve futbolcuların ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlıyor, iç ve dış sahadaki tüm maçlara takımla birlikte gidiyor. Biletlerin organizasyonunu yönlendiriyor, esame listesinin hazırlanmasında teknik direktöre yardımcı oluyor. Premier Lig ile ilgili raporları yazıyor. Patrick Viera ile birlikte U21 takımının organizasyon ve yürütmesini yapıyor. Takıma yeni transfer edilen futbolcuların kulüpte karşılaştığı ilk isim olmayı sürdürüyor, onların adaptasyonu ile ilgileniyor. Taraftar Birliği’nin Başkan Yardımcılığı’nı sürdürüyor.
Bernard Halford, 32 yıl görev yaptığı kulüpte sadece bir çalışan değil, hiç de olmadı... Ona Mr. Manchester City diyorlar. Emekli olmak ise onun için bir seçenek değil... Çünkü Manchester City, Halford için bir iş değil, hayatının en önemli parçası...
Bernard Halford, futbolcu olamadı, teknik direktörlük yapmadı. Ama kulübü için bir futbol efsanesi olmayı başardı. Hikayesi, yıllar boyunca anlatılmaya devam edecek...
Ve son bir not... Bernard Halford ile şimdiye dek onlarca röportaj yapıldı. Bu yazının kaleme alındığı sırada, son röportajlarından birini 11 yaşında bir genç delikanlıya vermişti. Gelecekte iyi bir spor gazetecisi olmayı hedefleyen Josh Lawless, Bernard Halford röportajını kaleme alırken bu işe ne kadar yeteneği olduğunu kanıtladı. Genç Josh’a, yazısının başarısını ödüllendirmek için Manchester City medya departmanında yarı zamanlı iş teklif edildi.
Futbol, istediği kadar endüstrileşebilir... İçindeki insan ve onların muhteşem hikayelerinin biri biterken, bir diğeri başlamaya devam edecektir... Ve hikayelere paha biçilemez...
İyi pazarlar...