Uğur Meleke-Milliyet
Yaklaşık 910 milyon euro harcanarak kurulan Spor-Toto Süper Lig’in bugün itibariyle UEFA ülkeler sıralamasındaki yeri 34,000 puanla 11’incilik...
Bu da şu demek oluyor: Spor-Toto Süper Lig, her bir uluslararası puan için 26 bin 770 euro harcıyor. Aynı parite, Hollanda için 12 bin 61, Yunanistan içinse yalnızca 8814 euro... Yani Yunanlılar harcadıkları her euro karşılığında bizden 3 kat, Hollandalılar’sa 2 kat fazla puan topluyorlar Avrupa’da...
500 milyon euroluk ederiyle ulusal takıma düzenli olarak 20 oyuncu veren Hollanda Ligi’nin yaş ortalaması 23,4... İngiltere’nin 7 büyüğünün 7’sinde de milli futbolcuları olan Belçika’nın yerel liginin yaş ortalaması 24,4... Spor-Toto Süper Lig’in ikinci yarısına hazırlanan 529 Süper Lig futbolcusunun yaş ortalaması ise 25,8... Yani Türkiye’deki her bir oyuncu Hollanda’dan ortalama iki buçuk, Belçika’dan da ortalama bir buçuk, Almanya’dan ortalama bir yaş yaşlı...
Sanırım bu iki basit veri bile Türkiye liginin verimlilik açmazını açıkça ortaya koyuyor: Süper Lig kulüpleri, Hollandalı-Belçikalı-Ukraynalı rakiplerinden çok daha fazla para harcıyor; bu paralar karşılığında daha yaşlı oyuncular ithal ediyor. Üstelik kurulan tecrübeli kadroların karşılığını uluslararası müsabakalarda alamıyor.
***
Geçtiğimiz 14 Aralık’ta Kadıköy’de Fenerbahçe deplasmanına çıkan Akhisar’da daha 25’inci dakikada stoper Sonko kırmızı kart görünce santrfor Bruno savunmanın göbeğine geçmişti hatırlarsınız... Çünkü Hamza Hoca’nın kadrosunda (güvenmediği Serkan dışında) alternatif bir stoperi yok. Üstelik bu maçtan 1 yıl önce, Akhisar yine Fenerbahçe’ye karşı yine bir stoperi (Uğur) sakatlandığı için yine santrfor Bruno’yu oraya kaydırmış... Aradan bir yıl, iki transfer dönemi geçmiş. 2012-2013’ün sonunda Akhisar sadece yayın havuzundan 11 milyon (hoş geldin bedeli), 15 buçuk milyon da performans ödülü almış. İddaa’dan, Spor-Toto’dan, Ziraat’ten isim hakkı bedelleri almış. Ama bir stoper alamamış!
Yine iki sezon önce Karabük’ün santrfor diye aldığı Shelton’ın kenar oyuncusu olduğunu imzadan sonra öğrendiklerini itiraf etmişti bir yöneticileri...
***
Bir Türk antrenörün, Yılmaz Vural’ın Cardiff City menajeri olma ihtimali bile bir aydır İngiliz haber ajanslarını heyecanla takip etmemize yetti. Bir gurbetçimizin, Tayfun Korkut’un tamamen bireysel çabası ve karizmasıyla Hannover’e hoca olmasına olağanüstü şaşırdık, olağanüstü de gurur duyduk. 5 büyük ligde Şilili antrenör çalışıyor, Danimarkalı çalışıyor, Meksikalı, İskoç, Uruguaylı çalışıyor; ama bir Türk’ün çalışması bize mucizevi geliyor. Bu iki basit örnekten yola çıkarak çok yalın ve acı bir gerçeği de birbirimizin yüzüne haykırma zamanı geldi sanırım: Sadece Türkçe konuşuyorsanız, sadece Türkiye’de çalışırsınız. Yalnızca Türk oyuncuları seversiniz. Antrenörlükten kovulma aralarında yaptığınız televizyon yorumculuklarında genellikle yabancı nefretinizi kusar, hiçbir dilde iletişim kuramadığınız dünya yıldızıyla alay etmeye kalkarsınız. Uluslararası sporu sağlıklı takip edemez, yardım almadan bir futbolcunun kontratının ne zaman bittiğini bile öğrenemezsiniz. Global makaleleri okuyamaz, yabancı meslektaşlarınızla dost olup bilgi alışverişinde bulunamazsınız.
Antrenörleriniz yerel olursa, liginiz de yerel olmaya mahkumdur... Eğer antrenörleriniz İngilizce bile konuşmuyorsa, Avrupa’nın en pahalı ligine de, en yaşlı ligine de sahip olmaya mahkumsunuz...
Her yılbaşı ülke futboluyla ilgili dilekler yazıp atarım bu kutuya... Bu seneki dileğim de şu olsun öyleyse: TFF, antrenör lisans kurslarına UEFA lisanları eğitimi eklesin. Bir UEFA resmi lisanını yeterli düzeyde konuşamayan teknik adam, hazırlık sınıfını geçmeden Süper Lig’de çalışma lisansını alamasın. Bu lig, dünyanın en pahalı ve en yaşlı ligi olmasın.
2013, zor bir yol oldu ülke için... Dilerim 2014, yepyeni, taptaze, sapasağlam bir başlangıç olur.
Herkese mutlu seneler...