Ahmet Talimciler*
ÖZET
Medya, kullandığı dil ve söylemle bireyleri ‘ortak duyu’ya yönlendirecek zihinsel anlam haritalarının oluşmasını sağladığı için, iktidarların vazgeçemediği ‘rıza’ üretim araçlarındandır. İdeolojiler toplumsal yaşam içinde algılanan, etkilerine maruz kalınan kültürel nesneler oldukları için yaşanan alanlardır ve toplumsal yaşamın olduğu her alanda etkilidirler.
Medya metinleri ister haber başlıkları, ister reklamlar isterse kullanılan dil ve söylem biçimi olsun; hepsi varolan ideolojik gelenekler üzerine inşa edilmiş olup, buradan kitlelere toplumda var olan kodları, ideolojileri ve değerler sistemini aktarmak görevini sürdürürler. Toplumsal yaşam içinde yer alan her alanda cinsiyet ayrımı,milliyetçilik ve erkek egemen değerlere yönelik vurguda bulunulur iken, özellikle futbol-magazin- reklamlar ve diziler alanında yaşananlar da bu vurgudan etkilenmektedirler. Kültürel yaşamı etkileyen popüler etkinliklerin yaratmış olduğu dil ve söylem, sadece o alanla sınırlı ve o alana özgü olarak kalamaz. Toplumsal pratik içerisinde yaratılan bu alana özgü dil ve söylem, medyanın etkisi ile dolaşıma girer ve daha geniş kitlelerin kendisinden haberdar olduğu, yaşantısına aktardığı ve ister benimsesin isterse benimsemesin kullanır hale geldiği kelimelere dönüşürler.
Çalışmamızın amacı; kitle iletişim araçları yolu ile üretilen, dolaşıma sokulan ve meşrulaştırılan egemen ideolojik anlayışların geniş kitlelere benimsetilmesinde etkili olan bu görün(mey)en yönü örneklerle ortaya koymaya çalışmak olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Medya-İdeoloji-Futbol-Magazin-Reklamlar-Diziler
1.1. İDEOLOJİ-DİL-SÖYLEM İLİŞKİSİ
İdeoloji teriminin karmaşık ve uzun olmasına karşın olağanüstü zengin bir tarihi vardır. İdeolojilerin kaynağı toplumsal yaşamın kendisidir. En dar anlamı ile ideolojiyi, toplumdaki iktidar ilişkilerinin açık seçik görülmesini engelleyen, onları örten ve saklayan bir kavram olarak tanımlayabiliriz. İdeoloji kavramı, Marx’ın ‘yanlış bilinç’ nitelemesinin ardından sıklıkla ‘egemen sınıfın siyasi iktidarını meşrulaştırmaya yarayan fikirler ya da bu meşrulaştırmaya hizmet eden yanlış fikirler’ olarak ele alınmış ve hakim sınıfın çıkarına hizmet eden boyutu ön plana çıkarılmıştır. “Egemen sınıf kasten ve oyunlar çevirerek, ideolojik açıdan egemen olmayı hedeflemez, fakat sosyal ilişkilerin yapısı, sistematik olarak egemen sınıf çıkarlarına hizmet eden ideolojik çarpıtmalar yaratır” (Keat&Urry, 1994, 214-215).
Gramsci’nin çalışmaları ardından ideolojinin yerleştirilmesi için kullanılan ‘ortak duyu’ mekanizmalarının yeri ve önemi artmıştır. Ortak duyunun yerleştirilmesi, ideolojinin bir tür ‘sıva/harç’ olarak bütünleştirme/birleştirme işlevinde bulunması anlamına gelmektedir. “Aile, eğitim sistemi, dinsel kurumlar, kitle iletişim araçları ve kültürel kurumlar, hegemonyanın esas başarıldığı alanlardır ve bu alanda hegemonya, ideoloji aracılığıyla işler. İdeoloji aracılığıyla hakim sınıflar tarafından yeğlenen ve devlet ile sivil toplum alanlarında kurumsallaştırılan ‘gerçeklik tanımları’, bağımlı sınıflar için esas ‘yaşanan gerçekliği’ oluşturur. Bu yolla ideoloji toplumsal kuruluşun çimentosunu oluşturur ve hakim toplumsal bloğun ideolojik bütünlüğünü sürdürmeyi sağlar. Bu, hakim sınıfların, bağımlı sınıfların yaşamlarının zihinsel içeriğini ayrıntılı bir biçimde biçimlendirdikleri ya da yasakladıkları için değil; ama bütün alternatifleri kendi düşünce şemasına çekerek, bütün çarpışan gerçeklik tanımlarını kendi kapsamları içine çerçevelemeye çalışarak ve bunu da bir dereceye kadar başardıklarından dolayı gerçekleşir” (Özbek, 1991, 81-82).
İdeoloji; toplumsal yaşamın içinde yer alan tüm faaliyetleri kapsamakta ve bu alanlarda yaşanan sorunlara çözümler üretmektedir. İdeoloji, bu yapısı nedeniyle sosyal bilimler alanında çalışan her araştırmacı için ‘olmazsa olmaz’ bir kavramsallaştırmadır. Hodge ve Kress’e göre ideoloji; “gerçekliğin sistematik olarak organize edilmiş sunumunu içermektedir” (Hodge&Kress, 1993, 15). İdeoloji, bireylerin zihinsel anlam haritalarının oluşturulmasında, yenilenmesinde ve organize edilmesinde kullanılan fikirler bütünüdür. İdeoloji, insanlara toplumsal yaşam içerisinde bir varoluş tarzı, bir anlamlandırma zemini sağlar ve yaşam için bir bakış kolaylığı yaratır.
İdeoloji kavramsallaştırmalarında dikkati çeken noktalardan birisi de, ideolojinin dil ve söylem ile kurmuş olduğu ilişkidir. Kullanmış olduğumuz dil; sadece ‘görünür’ olanı yani birbirimizle kurmuş olduğumuz ilişkileri düzenlemek, belli bir çerçeveye oturtmak ve kültürel anlamların oluşmasını sağlamakla kalmaz aynı zamanda ‘görünür olmayan’ ilişki kalıplarının yerleştirilmesinde, egemenlik ilişkilerinin üretilmesinde ve bu egemenlik ilişkilerinin meşrulaştırılmasında da etkili olmaktadır. Bu egemenlik ilişkileri, “söylem sistemleri içinde temsil edilen kültürel anlam sistemleri yoluyla yeniden üretilirler” (Mumby, 2005, 125). İktidarlar kendilerini sadece kurumsal olarak var etmezler ve yeniden üretmezler aynı zamanda kendilerini meşrulaştıracak bir bilgi sistemine de ihtiyaç duyarlar ve bu bilgi sistemini üretirler. Dursun’a göre, ideolojinin dil, özne, anlam ve söylemle ilişkili maddi bir pratik olarak kavramsallaştırılması somut çözümlerin uygulanmasına olanak tanıyan kuramsal bir zemin sağlamaktadır. “Kurulan, düzenlenen ve üzerinde mücadele edilen, toplumsal pratiklerin, bilinçlerin, kimliklerin ve öznelliklerin yerleştiği anlamlar örüntüsü, söylemler, yan anlamlar zinciri ve onların temsiliyet araçlarıdır. Bu, dilin derinden derine nüfuz ettiği ve ideoloji tarafından tanımlandığı söylem alanıdır… İdeolojinin, gündelik yaşamdaki hegemonik ilişkilerde de sürdürüldüğü ve ideolojinin örgütlü politik pratikler kadar etkili zeminlerinden birini de gündelik yaşamın bütün alanlarının (ev, işyeri, okul, medya) oluşturduğu genel kabul görmektedir” (Dursun, 2001, 35-56).
İktidarlar, halk nezlinde meşruluklarını sadece zora dayalı kurum ve stratejiler ile gerçekleştirmezler aynı zamanda kendilerini meşrulaştıracak söylemleri ve bu söylemleri kitlelere aktaracak araçları da üretirler. Söylemin üretimi, toplumsal yaşamın denetim ve gözetim altına alınabilmesi için de büyük önem taşımaktadır. “Güç/iktidar sahibi olanların retorik stratejileri söylemi, alıcılarını ve amaçlarını yönlendirme yoluyla varlığını sürdürmektir. Söylem içindeki ideoloji, kendi kendini yeniden üretmektedir” (Özer, 1999, 123). Günümüzde söylemin üretimi ve dağıtımı kitle iletişim araçlarının kontrolü ile gerçekleştirilmektedir. Medya’ya hakim olan sınıf aynı zamanda toplumsal yaşamın diğer kurumları üzerinde de söz sahibi olabilmekte ve kendi egemenliğini sürdürecek söylem üretimini ve dağıtımını medya kanalını kullanarak gerçekleştirebilmektedir. Belge’ye göre, bugünün ideoloji, yani mitoloji üretme görevi, daha önceki dönemlerde olduğu gibi başıboş bırakılmış değildir. Özellikle “kitle iletişim araçları, televizyon, kitle gazeteleri ve dergileri, reklamcılık sistemleri, kitle sineması, hayatımıza egemen olan yeni mitleri üretiyor. Bu mitlerin malzemesi basit: Gündelik hayatımızın herhangi bir olayı… Mit, olayın, sunuluşunda ortaya çıkıyor. Aslında ideoloji üretenlerce biçimlendirilmiş kişiliklerle birlikte veriliyor. Bunların yanı sıra spor mitlerimiz, artist mitlerimiz, ahlaki mitlerimiz, hepsinden önemlisi politik mitlerimiz var” (Belge,1986, 236-238). Neo-liberal ekonomi politikalarının hayata geçirilmesinde ‘tüketim toplumu mitinin’ ve bu miti dolaşıma sokan bir takım popüler kültür araçlarının büyük etkisi bulunmaktadır. Popüler müzik ve futbol ‘tüketim toplumu mitinin’ tüm dünyada dolaşıma sokulmasında kitle iletişim araçları tarafından kullanılmışlardır. Neo-liberal ekonomik ve politik tasarının söylem üzerinde temellenmesi sonucunda tüm dünyada 1980’ler sonrasında, yeni ekonomik ve politik yapıyı yerleştirecek alanların da söylemsel ve görsel boyutları ön plana çıkarılmıştır. Bunda hiç kuşkusuz iletişim teknolojilerinde yaşanan büyük dönüşümün de önemli etkisi olmuştur. Futbol söylemleri bireyleri sadece zihinsel olarak uyarmamakta, aynı zamanda sisteme uyumlanmaları yolunda da rızalarını sağlamaktadır. Söylem, ideolojik bir pratik olarak, güç ilişkilerini sıradanlaştırmakta ve böylece bu ilişkilerin doğalmış gibi görünmelerini sağlamaktadır.
1.2. MEDYA-İDEOLOJİ İLİŞKİSİ
Toplumsal yaşam içerisinde yer alan bireyler, dil aracılığı ile anlaşarak sözlü ve yazılı kültürün oluşmasına katkıda bulunurlar. Dil, dünyaya bakışımızda ve yaşananları yorumlamada kullandığımız bir araç olarak aynı zamanda ideolojinin aktarılmasını ve işlemesine de olanak sağlamaktadır. Kelimeler, dile getirdikleri şeyleri temsil etmekte olan işaretlerdir ve kullanımları sırasında bir varlık/değer kazanırlar. Bireyler, dil ve dilin içerdiği ideolojiyi paylaşarak, toplumsal yaşam içindeki varlıklarını sürdürebilirler. Kitle iletişim araçlarında kullanılan dil ve söylem çerçevesinde gerçekliğin yeniden kurgulanmış hali ile karşı karşıya bırakılırız. Kitle iletişim araçları kullanmış oldukları dil ve söylem aracılığı ile bizlere gerçeğin, kendilerince oluşturulmuş yeni bir tanımlamasını/yaratımını sunarlar.
Bireylerin, kitle ile kurması gereken zihinsel bağı, yapılandırılmış bir gerçeklik sistemi içinde sağlayan ise kitle iletişim araçlarıdır. Bireyler, medyadaki imgelerden yararlanmak suretiyle içinde yaşadıkları toplumsal gerçekliği ve yaşananları yorumlayabildikleri için medyanın yönlendirmelerinden de etkilenmektedirler. Medya, kullandığı dil ve söylemle bireyleri ‘ortak duyu’ya yönlendirecek zihinsel anlam haritalarının oluşmasını sağladığı için, iktidarların vazgeçemediği ‘rıza’ üretim araçlarıdır. “İletişim gündelik yaşamımızda bize nesneleri, insanları tanımlar, işbölümü içinde değişik toplumsal roller yüklenmiş insanlara bu rolleri yerine getirirken, bu rol dağılımından oluşan toplumun o tarih dönemindeki hayat tarzını öğretir, olumlatır, yeniden-üretimi için gereken değerlendirme biçimlerini aşılar. Toplumsal sistemin sürmesini, kendini yeniden üretmesini sağlar” (Oskay, 1992, 8). İletişim=Toplum’dur. İletişimsiz toplum olamaz ve iletişim toplumu deyimi, insanın kendi eksikliklerini, özlemlerin gidermek için ortaya çıkmış olan bir terimdir. “Kitle iletişimi modern toplumlarda ideolojinin işlemesi açısından başat bir araç haline gelmişse, bunun nedeni onun sembolik formların üretimi ve aktarımı açısından önemli bir araç haline gelmiş olması ve görülmemiş ölçüde sirkülasyona ve kitle –dolaylı mesajları almak için kapasitelerinden başka çok az ortaklık paylaşabilecek, milyonlarca insana ulaşmaya muktedir sembolik formlar üretmesindendir” (Thompson,1992, 27).
Yapılandırılmış bir gerçeklik olarak bizlere sunulan haberler, toplumsal söylem alanına nüfuz eden tüm bilgilerin yansıdığı bir yüzey işlevini görmektedir. Bu açıdan, diğer tüm toplumsal söylem üretimleri de haberler mekanizmasına dahil olmaktadır. Birinci derece gerçeği okuyucular/izleyiciler olarak bizler hiçbir zaman göremiyoruz. Medya tarafından olay yaratılmakta ve kamuoyu olarak haberdar kılınmamız sağlanmaktadır. Son yıllarda sadece Türkiye’de yayınlanan haber bültenlerinde değil dünyanın pek çok ülkesinde haber bültenlerinin magazinleşmesi ile birlikte izleyicilerin/taraftarların tüketicileştirilme süreci hızlanmıştır. Stuart Hall’un modeline göre; medya, olanı biteni basitçe bize anlatmaktan öte, bir hammadde olan olayı, bir ürün olan habere dönüştüren, bu dönüştürmeyi yaparken de neyin haber değeri taşıdığına karar veren zımni mekanizmalardır; ideolojik ve mesleki kodlarla davranan kurumsal bir ajandır. Medya, çatışmalı ve karmaşık gerçeklik parçalarını bir araya getirerek ve eğer gerektiriyorsa bunları uzlaştırarak bir toplumsal totaliteye dair anlamın üretilmesine yardım ettiği için önemlidir. “Medya, kendi kültürel ve ideolojik konumunu koruyabilmek için birkaç yoldan işlev görür: Medya toplumsal bilgiyi sağlar ve seçmeci olarak inşa eder; toplumsal hayatın çoğulluğunu sınıflandırır ve üzerinde düşünümde bulunur; ve karmaşık onaylanmış bir düzen inşa eder” (Hardt, 1994, 38).
Haber medyası yalnızca toplumsal olayları kamuoyuna yansıtan araçlar olmanın ötesinde var olan toplumsal güç ve iktidar ilişkilerinin kurulduğu, dolaşıma sokulduğu ve yeniden üretildiği araçlardır. Bir kurum olarak medyanın siyasal rol ve gücü de bu yapısından kaynaklanır. Medyanın ‘ortak duyu’nun oluşturulmasına yönelik yapmış olduğu yayınlar ile sınıflar arası geçişkenlik, ideolojik ögelerin ortaklığı ile yerine getirilmiş olur. İdeolojiler toplumsal yaşam içinde algılanan, etkilerine maruz kalınan kültürel nesneler oldukları için yaşanan alanlardır ve toplumsal yaşamın olduğu her alanda etkilidirler. “Anlamlandırmalar, çekişmeli ve çatışmalı konulara gerçek ve olumlu birer güç olarak katılır ve sonuçları etkiler. Olayların anlamlandırılması, uğruna mücadeleye girilen şeyin bir parçasıdır çünkü anlamlandırma kolektif toplumsal anlamların yarattıkları araçtır (ve o nedenle, belli sonuçların alınabilmesine yönelik rızanın etkili bir şekilde seferber edilebildiği bir araçtır) ideoloji bu perspektife göre, eski bir ifadeyi kullanmak gerekirse, yalnızca gerçek bir ‘maddi güç’ (gerçek, çünkü ideoloji, etkileri bakımından ‘gerçek’tir) haline gelmekle kalmıyor, ayrıca belli mücadelelerin icrasında bir mücadele alanı( birbirleriyle rekabet halindeki tanımlar arasında) ve bir ödül, kazanılacak bir ödül haline geliyor.Bu ideolojinin bundan böyle bağımlı bir değişken olarak önceden verili bir gerçekliğin yalnızca zihindeki bir yansıması olarak görülemeyeceği anlamına gelir” (Hall,1994, 74-76). Her sözde gerçek kadar gerçek dışı bir unsur bulunmaktadır ve medyanın yapılandırılmış gerçekliği sonucu oluşan haberlerin, kamuoyuna ilettiği mesajın içeriği de işte bu ‘gerçekten daha çok gerçek dışı’ unsurlardır.
Kültürel yaşamı etkileyen popüler etkinliklerin yaratmış olduğu dil ve söylem, sadece o alanla sınırlı ve o alana özgü olarak kalamaz. Toplumsal pratik içerisinde yaratılan bu alana özgü dil ve söylem, medyanın etkisi ile dolaşıma girer ve daha geniş kitlelerin kendisinden haberdar olduğu, yaşantısına aktardığı ve ister benimsesin isterse benimsemesin kullanır hale geldiği kelimelere dönüşürler. Toplumsal yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi spor(politika, bilim, sanat, vb) da bir toplumsal mücadele aracıdır. Toplumsal yaşam içindeki çelişki, çatışma ve uzlaşmaların yaşandığı bir alan olmasına karşın spor/futbol alanına ait haberlerin kamuoyuna duyurulmasında sanki başka bir dünyadan haberler veriliyormuş gibi bir ortam yaratılmaktadır. Böylesi bir aktarım tarzı ise sporun politikadan ayrı/nötr bir alan olduğu düşüncesinin bir ‘ortak duyu’ olarak kabul edilmesine yol açar.
1.3. MEDYA-TÜKETİM TOPLUMU İLİŞKİSİ
Medya, toplumsal yaşam içerisinde yer alan her türlü alanı ve etkinliği, var olan egemen ilişkilerin üretilmesi, yerleştirilmesi ve meşrulaştırılması için kullanır. Modern kapitalist ekonomi içinde iş dışı kalan serbest zaman etkinliklerinin kullanılmasını da bu çerçevede yeniden değerlendirmeliyiz. Bu etkinliklere, hegemonyanın devamında aktif bir rol yüklenilmiştir. Medya, yapmış olduğu yayınlar ve düzenlemelerle ‘ortak duyu’nun yerleştirilmesi için gereken değerleri ve mekanizmaları üretmektedir. Toplumun ideoloji üreten kurumlarından birisi olarak medya, diğer ideoloji üreten kurumlar ile toplumun ekonomik, politik ve kültürel iktidarının yerleştirilmesinde etkileşim içerisinde bulunur. Lull’a göre ideoloji, “iletişim içinde ifade edilen bir fikirler sistemi; bilinç grupları ya da bireyler tarafından taşınan duygular, kanılar, tutumlar toplamının temelini oluşturmaktadır ve hegemonya da egemen ideoloji aktarımı, bilinç biçimlendirmesi ve sosyal iktidar deneyimi aracılığıyla işleyen bir süreçtir. İdeoloji, değerleri ve ulusların kamusal araçlarını, dini gruplarını, politikacıları ve politik hareketleri, iş örgütlerini, okulları, işçi birliklerini, hatta profesyonel spor takımlarını ve rock gruplarını betimlemek için uygun bir anlatım alanı olarak görülebilir” (Lull, 2001,19-20).
Kitle iletişim araçları küresel bir kültürün mitolojilerini üretmekte ve dolaşıma sokmaktadırlar. Kitle iletişim araçları genel sisteme uygun düşecek yeni mitler üretilmesinde ya da varolanların yeni bir imajla kitlelere yeniden sunulmasında aracı olmaktadırlar. 1980’li yıllar hayatın bütün öğelerini bir ‘meta’ haline getirmek suretiyle yeni bir tüketim olgusunu ortaya çıkarmıştır. Bu Bruce Brown’un ‘manipüle edilmiş bürokratik tüketim toplumu’ olarak adlandırmış olduğu durumdur. Kitlelere tüketerek farklılaşma bilinci aşılanmakta ve ürünlerin seçimi bir yaşam tarzı haline getirilmektedir. Bireysel kimlikler medyada inşa edilmekte, medya tüketim ilişkilerini belirleyen en temel yaratıcı haline gelmektedir. “Çağdaş medya ‘birey’i inşa etmekte, güçlü bir kimliği oluşturmaksızın bireylerin kendilerini tüketim kültürü ile çevreledikleri bir sosyal dünya yaratmaktadır… Birey, tüketim kültürüyle yabancılaşmanın ötesinde bir parçalanma sürecine girmektedir” (Konyar, 2000, 29-30).
Tüketim kitleler üzerinde kültürel bir bağımlılık yaratırken, toplumun her alanında tüketim mekanizmalarının yerleştirilmesine ve tüketim endüstrisi için en önemli kaynak olan boş zaman sürecinin satın alınarak pazarlanılmasına başlanılmaktadır. Boş zaman süresindeki artış ile birlikte spor tüketimi ve görüntüleri de artmakta, sportif aktivitelere olan ilgi de büyümektedir. Boş zaman etkinlikleri ve spor tüketiminde belirgin bir büyüme görülmektedir. Tüketim; mal ve hizmetlerin bireylerin ihtiyaçlarını tatminin ötesinde bir gösterge sistemine dönüşmüştür. Tüketim bir ideoloji olmanın yanı sıra özellikle medya kanalıyla dolaşıma sokulan bir dil, bir iletişim biçimidir de. Tüketimin toplumsal yaşantı içinde işgal ettiği yerin değişmesinin ardında medyanın ön plana çıkan yapısının büyük etkisi bulunmaktadır. Televizyon ile kurulan bağların artmasının ardından, imgesel reklamcılığın öne çıkmasının ve kitlelere hayatları ile kurmuş oldukları bağlantıda ‘tüketiyorum o halde varım’ anlayışının benimsetecek yayın anlayışının hayata geçirilmesi etkili olmuştur. “Tüketim toplumunda öznelerin bir ürün sayesinde kimlik kazanması sosyal bir pratik haline gelmektedir. Medya yolu ile özdeşleşilen kimlikler ideolojik bir mücadele ve sınıf, toplumsal cinsiyet, ırk ve yaş ile ilgili sosyal pratikler haline gelmektedir ” ( Wilson, 68, 1995).
İnsanların kendilerini diğerlerinden ayırmak için kullandıkları en önemli ölçütlerden birisi tüketim alışkanlıkları haline dönüşmüştür. Tüketimin yaygınlaştırılmasında ve yeni alışkanlıkların yaratılmasında/ oluşturulmasında bir takım kanaat önderlerinin rolü olmaktadır. “Onlar bütüncül bir yaşam tarzının mesajını, bir anlamda kendi yaşam tarzlarına dair mesajları vermektedir. Yeni kültür aracıları, ayrıca arzulanan yaşam tarzlarının geniş kitlelere ulaşacak tarzda popülerleştirilmesini sağlamaktadır. Bu gruplar, ‘spor, moda, müzik ve popüler kültür gibi yeni alanları meşrulaştırmak konusunda entellektülellerle ortaklık kurarlar. Bu kültür aracıları, popüler kültür/yüksek kültür ekseni etrafında dönen eski ayrımların ve simgesel hiyerarşilerin ortadan kaldırılmasına etkin bir şekilde yardımcı olurlar”(Dağtaş,2006,57).
Televizyon’da yayınlanan programlar aracılığı ile boş zaman diye tanımladığımız ve iş hayatının dışında kalan zamanlarımız, planlanmakta ve düzenlenmektedir.“Modern toplumlarda televizyon, serbest zaman etkinliklerini de, neredeyse bütünüyle, tekeline almış ve bu ‘değerli’ zaman dilimi üzerine damgasını vurmuştur. Toplum, televizyonlarda yer alan ‘estetize edilmiş’ eğlenme biçimleri, haber, drama, mizah, müzik, spor vs. yolu ile kendini rahatlatırken, farkında olmadan iktidar değerlerini yeniden üretmektedir. Kapitalist toplumlarda hegemonyayı sağlayan esas gücün kitle iletişim araçları olduğu ve bu araçların ‘ideolojik’ işledikleri gözden kaçırılmamalıdır. Bir bütünsellik içinde televizyon, günümüz toplumlarında iktidar yapılanmasının en önemli aracı görünümündedir ve toplumsal iktidar seçkinlerinin sahip olduğu muazzam gücü temsil eder”(Arık, 2004, 61-63).
2.1.GÖRÜNMEYEN YÜZLER
Belirli anlamların örgütlendiği-üretildiği ve dolaşıma sokulduğu maddi bir pratik olarak ideolojik aktarım araçlarının, nasıl bir biçimde işlediğini ve bu işleyiş sırasında hangi kanallardan yararlandığını mikro çözümleme düzeyinde ortaya koyabiliriz. Bunun içinse, eleştirel teorinin spor ve kitle iletişim araçları ile kültür ve toplum arasında kurmuş olduğu bağlantı ve bu bağlantı sonrasında inşa edilen bu alanların(sporun-eğlencenin-reklamların-dizi ve filmlerin); toplumu yansıtmanın ötesinde, toplumu yeniden oluşturduğu düşüncesi çalışmamız için yol gösterici olacaktır. Ayrıca ‘kültür endüstrisi’ kavramı ile birlikte metalaşma sürecinin yaratmış olduğu etkilerin görünmeyen yüzler olarak belirttiğimiz, bu alanlar üzerinden toplumsal yaşam içerisinde nasıl bir ortamın doğmasına neden olduğunu da yine bu yaklaşım ile irdeleyebiliriz. Günümüzde sporu medyadan bağımsız, kendi başına buyruk bir alan olarak düşünemeyiz. Medya, sporu biçimlendirmekle kalmadı, aynı zamanda spor vasıtası ile çok daha geniş bir alanı kapsamakta olan, tüm toplumsal yaşamı da biçimlendirmiş oldu. Spor, bu biçimlendirmede medya, için kullanılan bir araç konumundadır. Medya, kapitalist üretim ilişkilerinin, toplumsal yaşam içerisine sokulmasında ve geniş kitleleri etkileyebilecek olan rıza üretim mekanizmalarını yaratan son derece başarılı bir kurumdur. Medya, özellikle spor gibi geniş kitleleri etkileyebilen bir alanla kurmuş olduğu beraberlik vasıtası ile egemen değer ve ideolojilerin, bir takım rol modellerinin aktarımını gerçekleştirmiştir. İşte bu rol modellerinin, egemen değer ve ideolojilerin spor alanından toplumsal yaşama nasıl aktarıldığını, ideolojinin nasıl işlediğini ortaya koyabilmenin yolu, medyanın nasıl bir yerde durduğunu ortaya çıkarabilecek çalışmalardan geçecektir.
Medya metinleri ister haber başlıkları, ister reklamlar isterse kullanılan dil ve söylem biçimi olsun; hepsi varolan ideolojik gelenekler üzerine inşa edilmiş olup, buradan kitlelere toplumda var olan kodları, ideolojileri ve değerler sistemini aktarmak görevini sürdürürler. Toplumsal yaşam içinde yer alan her alanda cinsiyet ayrımı ve erkek egemen değerlere yönelik vurguda bulunulur iken, özellikle spor/futbol-magazin-reklam ve diziler alanında yaşananlar da bu vurgudan etkilenmektedirler. Sporun cinsiyet ayrımı üzerine inşa edilen bir yapı olması ve bu yapının istediği rol modellerini geniş kitleler ile buluşturmasında medya aracı olmaktadır. Medya metinlerinden birisi olan reklamlarda da aynı anlayış sürdürülmekte, kadın genellikle cinsel bir obje olarak ve ev hanımı rolleri çerçevesinde reklamlarda yer almaktadır. Bu süreçlerin özellikle magazin ve diziler alanında da aynı biçimde hatta daha acımasızca işlediğini medyaya yansıyan örnekler ile görmekteyiz.
2.2.SPOR/FUTBOL
Genel olarak toplumda eğer bir düşünce sistemi, bir teori, bir açıklama tarzı, bir kavramlaştırma ya da tanımlama toplumdaki iktidar ilişkilerinin üstünü örtüyor ya da bu iktidar ilişkilerinin yeniden üretimine farklı seviyelerde katkıda bulunuyorsa o, bir tür meşrulaştırıcı ideolojidir. İktidarlar sadece kendilerini kurumsal olarak var etmezler ve yeniden üretmezler aynı zamanda kendilerini meşrulaştıracak bir bilgi sistemine de ihtiyaç duyarlar ve bu bilgi sistemini üretirler. Spor, toplumsal yaşam içerisinde kök salan ve kültürün üretilmesinde, dolaşıma sokulmasında katkıları bulunan bir alan olarak, egemen ideolojilerin üretiminde ve toplumsal rızanın sağlanmasında kullanılan bir simgeler sistemidir. Spor, üzerinde egemenlik mücadelelerinin verildiği, toplumsal meşrulaştırma süreçlerinin gerçekleştirildiği bir inşa sürecidir. Bu inşa süreci içerisinde sadece egemen değerlerin üretimi gerçekleşmez aynı zamanda var olan sisteme muhalif seslerin yankılanmasına da uygun bir ortam oluşur. Bilgi ve iktidar arasında yaşanan karşılıklı ilişki sistemi, spor ve sportif etkinlikler sırasında egemen değer ve ideolojilerle, bu değer ve ideoloji karşıtları arasında da yaşanmaktadır. “Spor yoluyla egemen ideolojilerin yeniden üretimi ihtilaftan yoksun ve çelişkisiz değildir. İdeoloji dikişsiz tek bir tabaka değildir, bu imaj ve temaların içinde gerilimler vardır. Onlar, farklı ve bazen de karşıt yönlere savrulurlar”(Clarke&Clarke, 1985, 68).
Spor somut/reel yaşamdan kopuk ‘ayrıcalıklı bir alan’ değil aksine sistematik ve kaçınılmaz bir biçimde toplumla bağlantılı bir alandır. Hargreaves’e göre;Spor toplumsal ilişkilerin bütünselliğinden türeyen sosyal olarak dolayımlanmış bir fenomendir. O, kültürün öteki veçheleriyle iç içe geçer/kaynaşır ve farklı ideolojik formlara bürünebilir. Spor medyası ve spor literatürü spora ilişkin olarak, spor bir eğlencedir, nötr bir alandır, apolitik bir alandır, herkese açıktır düşüncelerini hayata geçirmek suretiyle sıradan insanların sağduyusunda yer almakta olan unsurları teorize etmek suretiyle spor hakkındaki ‘sağduyusal tasavvurları bilimsel olarak yeniden üretmiş olur. Böylece, “sıradan insanların yabancılaşmış bilinciyle sözü edilen literatürün ürettiği ‘bilinç’ birbiri ile örtüşür. Bu literatürün ürettiği tasavvurlar çeşitli mekanizmalar vasıtasıyla dolaşıma girer ve toplumun sosyal bilincine dahil olurlar. Spora ilişkin tercih edilen sağduyusal görüş idealize edilmiş bir görüştür. Spor genelde temel insan değerlerini tatmin eden gayri ciddi ve zevk veren bir aktivite olarak görülür. Gerçekliğin kendisi de bu bakışı onaylar. Sağduyu bize sporun herkese açık ve herkese ait olduğunu telkin eder ve spor bu şekilde nötr olarak konumlandırılır” (Hargreaves,1985, 16).
Spor/futbol kendi tüketici kitlesini yaratmakla kalmaz aynı zamanda onların birbirleri ile iletişim içerisinde bulunabilecekleri bir topluluk biçiminin üretilmesine de olanak sağlar. Bunu yapmış olduğu yayınlarda kullandığı dil ve söylem ile gerçekleştirir. Neo-Liberal politikaların spor alanında en sık uygulandığı alan olarak futbolun, ideoloji ile kurmuş olduğu ilişkiyi takip edebileceğimiz ve bu ilişkinin nasıl bir seyir izlediğini, hangi araçları kullandığını ortaya koyabileceğimiz zemin, medya ve medyanın sunduğu metinler olacaktır.
2.3.MAGAZİN-DİZİLER
Hayatın eğlencelik bir seyir haline indirgenmesi sonrasında, rasyonel dünya ile irrasyonel arasındaki sınırlar birbiri içerisine girmekte ve gerçek ile kurgunun yer değiştirmesi sonrasında gösteri bir sahte kutsal şeklinde hayatın her alanında kendisini hissettirmektedir. Artık sözde kaçış imkanı, haberlerin magazinleşmesinin yanı sıra, bütün program formatı içerisinde magazinel öğelerin ön plana geçirilmesi ile beraber bireyin, kendi sınıfsal gerçekliğinin uzağına taşınmıştır. Hakan Ergül’e göre, magazin söyleminin olay örgüsünü parçalayan, an’lık olanı vurgulayan, konusuz, sığ içerikli ve olguların/gerçekliğin ikincil öğelerini öne çıkaran anlatım biçimi ile birlikte magazin söylemi yaşanılan an’ı kendinden önceki ve kendinden sonraki an’dan soyutlarken, bu yolla aktarılan olayları tarihsel akış sürecinden de soyutlamaktadır. “Bireyin yaşamını çevreleyen bir anlamda bu çerçevenin kendisi olan ‘gerçeklik’in yerini, yanı başımızdaki çevreyle ilgisi olmayan, ama içinde bulunduğumuz durumu değiştirme/farklı gösterme potansiyeline sahip olan konular almaktadır. Üstelik bu başka dünyaların ve başka insanların gerçeği, bugün aynı araçlar yardımıyla bize yakınımızdaki dünyadan daha da yakınmış gibi gösterilmektedir. Televizyonda kullanılan magazin söylemi ve eğlence içerikli iletilerle yapılmak istenilen de budur” (Ergül,2000,67).
Eğlencenin öne çıkartılması, eğlencenin adeta bir üst-ideoloji haline dönüştürülmesi süreciyle hayatın her alanını eğlence mantığı çerçevesinde yansıtılmaya başlanmıştır. Bu ise gerçeğin/rasyonelin yerini üzeri örtülen, yumuşatılan hatta bazen hiç görülmeyen(gösterilmeyen) bir yayıncılık anlayışının kitlelere ulaştırılması biçimine dönüşmüştür. Televizyonun toplumsal yaşantımız içerisinde işgal ettiği bilgi edinme aracı rolü, giderek televizyonun kurguladığı ya da yeniden yapılandırdığı yeni bir gerçeklik anlayışı ile karşı karşıya kalmamızla sonuçlanmaktadır. Postman’ın yerinde saptaması ile ‘karşılıklı olarak alınıp verilenler artık fikirler değil, imajlardır. Bundan böyle önermelerle değil, iyi görüntüler, şöhretler ve reklamlarla tartışılmaktadır”(Postman,2004,107). Artık haber verme ve bilgilendirme yerine eğlendirme ön plana geçmiştir ve magazinleşen bir medya anlayışı içerisinde haberlerin kendiside magazinleşmeden kurtulamayacaktır. Magazin programlarının sabah, akşamüzeri ve gece program kuşaklarında sürekli olarak artarak kendisine yer bulmasının en önemli nedeni magazinin eğlendirici-dinlendirici ve gıpta uyandırıcı yapısından kaynaklanmaktadır. “Magazin söylemi, kitle kültürünün belirleyici özellikleriyle örtüşmektedir ve bu kültürel yapı üzerinde yükselen kitle toplumu ortamında, varoluşu için en uygun olanakları bulmaktadır…Magazin söylemi, gerçek dünyayı nedensellik ilişkilerinin dışında yapılandıran, olguları bağlamlarından koparan, geçiciliğin sürekli kılınmasını yücelten ve ‘ideolojiyi eğlence aracılığıyla aktaran’ yapısıyla bu sürecin vazgeçilmez bir üreticisi/taşıyıcısı durumundadır…Medya içeriklerindeki magazinleşme sonucunda toplumda merak uyandıran, hoşça vakit geçirmeye yönelik konular(trajik olaylar, ünlülerin hayatları, spor, seks skandalları, dedikodular/söylentiler vb.) giderek yoğunluk kazanmakta; bunun yanı sıra siyasal, ekonomik ve toplumsal nitelikli ciddi konular da eğlenceli hale getirilerek ve bağlamlarından koparılarak sunulmaktadır” ( Dağtaş ,age,106-108).
2.4.REKLAMLAR
Reklamlar, tüketim ideolojisinin kitlelere benimsetilmesinde kullanılan en önemli araçlardır. Reklam vasıtası ile hedef kitle ile ürün, hizmet, kurum ya da markalar iletişim ve etkileşim içerisine girmektedirler. Reklam, ürünün/hizmetin pazarlanabilmesi için tasarlanan ve içerisinde taşıdığı çeşitli göstergeler aracılığıyla hedef kitleye ulaşmaya çalışan, yazılı ve görsel üründür. Reklam sektörü, tüketimin güdülenmesi için yaptıkları ile ekonomik bir işlevi yerine getirirken, aynı zamanda toplumsal yaşam içindeki değer ve davranışların işleyişi üzerine yapmış olduğu vurgu ile de ideolojik bir işlevi yerine getirmektedir. “Reklam mevcut veya idealize edilen bir sosyal gerçekliğin göstergelerin sınırsız imkanı çerçevesinde yeniden üretilmesidir… Kapitalist toplumsal ilişkilerde meta haline getirilen bütün göstergelerin sürekliliğinin sağlanması reklamın amaçları arasındadır…Artık gerçek ‘olduğu’ gibi değil, ‘oluşturulduğu’ gibidir…Reklamın anlam dünyasının süzgecinden yansıyan her şey yeniden şekillendirilir. Tüketimin bütün açık ve gizil hedefleri doğrultusunda yeniden şekillendirilen kültürel kodlar ‘öyle olmayı’ dayatıcı özelliklerini de beraberinde taşır…Toplumdaki kültürel kodları, metalaştırma sürecinde reklam aracılığıyla mali ekonomik kaygının ürünü olan mal veya hizmetle örtüşür hale getirilir” (Gültekin,2001, 32-39).
Reklamlar, var olan sosyal yapıyı ve ideolojileri farklı bir biçimde ve tarzda ortaya koyan yazılı veya görsel metinlerdir. Reklamlar, bireyler arası farklılığı yaratan şeyin, içinde yaşadığımız dönemde ‘kullandığımız /tükettiğimiz markalar’ olduğu fikrini ön plana çıkartmakta ve tüketim ideolojisinin gerçek yaşam ile arasında kurulan çarpık/yanlış gerçekliklerin ve kimliklerin benimsetilmesinde aracı olmaktadır. Reklamlarda yaratılan söylem aracılığı ile zihinsel anlam haritalarımızın oluşturulmasına katkıda bulunulmakta ve reklamlar yeni bir dünyanın kapılarının açılmasında bir nevi kılavuz görevi üstlenmektedirler. ‘Sizde, onlar gibi olabilirsiniz’ fikrinin hayata geçirildiği alanlardan birisi olan reklamlarda, tüketim toplumunun rahatlık-konfor-mutluluk-başarı-hedonizm gibi değerleri de kitlelere aktarılmaktadır. Fairclough’a göre, “İzleyicilerin tüketiciler olarak inşa edilmesi ve ürünlerden alınan zevke vurgu yapılması, tüketim kültürünün ve tüketici davranışının normalleştirilmesi ve doğallaştırılmasıdır” (Fairclough, 1995, 12). Baudrillard’a göre, çağdaş tüketici ürünleri değil, göstergeleri tüketir. Göstergelerin tüketiciye ulaşmasını sağlayan ise reklamlardır. Reklamlar, tüketici kitleye ulaşabilmek için her türlü yolu kullanır. Ramazan ayında uluslar arası bir marka olan Coca-Cola ya da Pepsi-Cola’nın geleneksel değerlerimizi yansıtan reklam filmlerini bir ay boyunca kullanmaları gibi.
Reklam, içinde yapıldığı topluma ait hakim değerlerin sürdürülmesine katkıda bulunur. Özellikle televizyonlar, varolan cinsiyetçi stereotiplerin üretilmesini sürdürmek suretiyle erkek egemen yapının devamına katkıda bulunur. Reklamların kullandığı popüler kültür objelerinden birisi olan futbol dünyası, erkek egemen dünyanın kapılarını ardına kadar açmakta ve eril bir dilin dolaşımına katkıda bulunmaktadır. Erkeklerin, ‘kendilerine’ ait bir dünya olarak gördükleri, futbol dünyasında, erkek egemen değerler rahatça dolaşıma girmekte ve futbolu kullanan reklamlarda da, hep bu değerlere göndermede bulunulmaktadır: İçki içmek, özgürlüğün tadına varmak, güç-gurur duymak gibi. Futbol/spor tüketimi dünyanın en önemli tüketim alanlarından birisini oluşturmaktadır. Özellikle erkeklere hitap eden bu alanda yapılan reklamlarda, kullanılan dil ve oyuncular, futbolsuz yapamayacak olan bu kitle üzerinde etkili olmaktadır. Bu dili deşifre etmek, aynı zamanda toplumsal yaşam içinde hakim değer ve ideolojileri de ortaya çıkartmak anlamına gelecektir.
3.SONUÇ
Her geçen gün televizyon ile gündelik yaşantılarımız arasında kurulan bağın biraz daha fazla aleyhimize işlemeye başladığı ve Sadık Güneş’in yerinde tespiti ile, ‘kendimiz gibi olamamanın çaresizliğinin, bizleri genelleştirilmiş bir başkası gibi olmaya ittiği’, bir süreci yaşıyoruz. Kültür sanayi ürünlerinin oluşturulması ve toplumsal hayat içerisinde yerleştirilmesinde medya ön planda yer almaktadır. Birtakım rol modelleri topluma önce medya aracılığı ile önerilmekte, medyada gösterilmekte ve zaman içerisinde kabul görmesinin yolları tekrarlara dayanan format içerisinde gerçekleşmektedir.
Medya üzerinden kurulan bağ, reel yaşam üzerinden kurulandan çok daha fazla ve ezici bir biçimde kendisini hissettirmektedir. Televizyon gündelik yaşama çok sayıda sloganlar, sözler, deyimler göndermektedir ve bu sözlerin kitle içerisinde kabulü sonrasında medyanın yapısı pekiştirilmiş olmaktadır. ‘Beni beğenmiyor musun?-İrtibatı Koparmayalım’ sözlerinin özellikle genç kitle arasında hızla kullanıma girmesi, televizyondaki bir dizi kahramanının giyindiği şekilde giyinme alışkanlıklarının yaygınlaşması; Kurtlar Vadisi örneği sonrasında etrafımızda mafyavari şekilde giyinen gençler-adamlar türemeye başladı. Ya da Gaffur’un pijaması sonrasında uzun zamandır gözden düşen babalarımızın pijaması tekrar rağbet görecekti.
Biri Bizi Gözetliyor ile başlayan ve ardından Gelinim Olur musun?, Popstar, Buzda Dans, Türkiye’nin Yıldızları, Survivor, Ünlüler Çiftliği, Şarkı Söylemek Lazım vb. gibi çok sayıda yarışma programları ile sürdürülen yeni program formatları ile geniş kitlelerin boş zamanlarında izleyici olarak sürece katılmalarının yanı sıra telefonları aracılığı ile sms trafiği içinde yer almaları da sağlanmak suretiyle aynı zamanda para harcamaları da gerçekleştirildiği bir dönem başlamıştır. Bu dönemde seyirciler giderek bir yarışmacının fanatiği haline dönüşmeye ve ekranlarda kısa süreli şöhretlerin peşinden giden kitleler yaratılmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği görüşmeleri sonucunda tarihi bir gecenin sonunda ratingler haber bültenlerini ya da bu görüşmelerde elde edilen sonuçları değil, Türkiye’nin kaynanası Semra Hanım’ın programına odaklanmıştı. Murat Belge’ye göre, toplumda yaşayan insanların ideolojik yapılarını etkileme işinde en büyük pay televizyona düşmektedir. “Bütün bu programlara, sporu ve taşıdığı ideoloji, reklamları ve taşıdıkları ideolojiyi, haberleri ve taşıdıkları ideolojiyi vb. ekleyince, eksiksiz bir yapı çıkıyor ortaya. İnsan zihninin bütün ihtiyaçlarına, eğilimlerine cevap vermiş oluyor. Aslında bu ideoloji içinde insan yapılanıyor, oluşturuluyor”(Belge, age,161).
Postman, televizyon için ‘yeni epistemolojinin kumanda merkezi’ tanımlamasını yapmış ve televizyon sonrasında artık hiçbir konunun, onun ilgi alanının dışında kalamayacağı bir sürecin başladığını belirtmişti. ‘Halkın politika,haber,eğitim,din,bilim ve spor gibi konuları kavrayış biçimi tamamen televizyonun yönelimleriyle şekillenmektedir…Televizyon iletişim ortamımızı, başka hiçbir iletişim aracının gücünün yetmeyeceği tarzlarda bizim adımızı düzenler… Televizyonun hakikat, bilgi ve gerçeklik tanımlarını o kadar gözü kapalı kabul etmekteyiz ki ilgisizlik bize anlamlı görünmekte, tutarsızlık ise özellikle akıllıca davranmak gibi gelmektedir” (Postman,age,91-93).
Bir örnekliğin yayılması, basmakalıp diziler-haber programları-jenerikler-yarışma programları ve reklamların standartlar içerisinde güvenli ve öngörülebilir bir yaşamın kapıları medyadan, evlerimizin oturma odalarına kadar ardına kadar açılmış olmaktadır. Ritzer’in Mc Donaldizasyon anlayışının izlerini medyada tüm dünyada benzer olan diziler-haber programları-durum komedileri-yarışma programlarının formatlarında görebiliriz. “Pek çok Amerikan televizyonundan alınarak yerelleştirilen soap opera, reality show, durum komedileri vb. formatlar ise kültürel çeşitlenmenin değil; egemen kültürün yeniden üretilmesinin araçları olmuşlardır. Ayrıca iktidar kavramı genişletilerek düşünüldüğünde ve ekonomik çıkarlarla bütünleşen siyasal söylemler sorgulanmaya başlandığında, ‘reklam metinlerinden magazin dergilerine, pembe ve polisiye dizilerden güldürülere, yarışma programlarından magazin programlarına uzanan farklı içeriklerde toplumsal iktidarın yeniden kurulduğu ve egemen söylemlerin ön plana çıktığı gözlemlenmektedir” (Dağtaş,age,114).
Boş zamanlarımızın bizim elimizden kaçıp gittiğinden bu yana artık neleri izleyeceğimiz, nelere güleceğimiz, nelere ağlayacağımız, tabi bu arada nelerden uzaklaşacağımız da bizim çok dışımızda öngörülmüş olmaktadır. “Eğlenmek, hemfikir olmaktır. Bu da ancak eğlence kendini toplumsal sürecin bütününden soyutlaştırıp aptallaştırırsa mümkündür… Eğlenmek her zaman bir şey düşünmemek, gösterildiği yerde bile acıyı unutmak demektir. Bunun temelinde yatan şey, güçsüzlüktür. Gerçekten de bu bir kaçıştır, ama eğlencenin iddia ettiği gibi bayağı gerçeklikten değil, gerçekliğin insana bıraktığı direnişe ilişkin son düşünceden kaçıştır. Eğlencenin vaat ettiği özgürleşme, yadsıma gibi, düşünceden de kurtulmaktır”(Adorno,2007,78-79).
Vasat olanın kahramanlaştırıldığı medya iktidarında, sıradan insanın arzu ve ihtirasları ile görünmeyen ideoloji anlayışı içerisinde kavramsallaştırdığımız futbol-magazin-reklam ve diziler ağı içerisinde cilalanmak suretiyle gündelik sorunların yarattığı gerginliklerin azaltılması sağlanmaktadır. Boş zamanlarımızın şekillendirilmesinin yanı sıra, yaşam algımız-değerlerimiz-geleneklerimiz ve dilimiz de değiştirilmekte, dönüştürülmektedir. İktidarların uzun zaman zora dayalı baskıcı uygulamaları ile gerçekleştiremediği bastırma ve unutma edimleri, medya’da kullanılan bu görünmeyen ideoloji ile daha kolay ve sıkıntısız bir şekilde gerçekleştirilebilmektedir.
KAYNAKÇA
1)Adorno,T(2007) ‘Kültür endüstrisi-Kültür yönetimi’ çev. Nihat Ünler-Mustafa Tüzel-Elçin Gen, İletişim Yayınları, İstanbul.
2)Arık,M.B(2004) ‘Top Ekranda’ Salyangoz Yayınları, İstanbul.
3)Belge,M(1986) ‘Tarihten Güncelliğe’ Alan Yayıncılık, İstanbul.
4) Clarke,A.&Clarke,J.(1985) ‘Hıghlights and Action Replays: Ideology, Sport and Media’, Sport, Culture and Ideology içinde. (Der) Hargreaves, Jennifer, ss.62-87, Routledge&Kegan Paul, London.
5)Dağtaş,E(2006) ‘Türkiye’de Magazin Basını’,Ütopya Yayınları, Ankara.
6) Dursun,Ç.(2001) ‘Televizyon Haberlerinde İdeoloji’, İmge Kitabevi, Ankara.
7)Ergül,H(2000)‘Televizyonda Haberlerin Magazinelleşmesi’ İletişim
Yayınları, İstanbul.
8)Fairclough,N.(1995) ‘Media Discourse’, Arnold Publishers. London&New York.
9)Gültekin,M.N.(2001) ‘Banka Reklamlarında İmaj’, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, E.Ü. Sosyal Bilimler Ens. Sosyoloji A.B.D. İzmir.
10)Hall,S.(1994) ‘İdeolojinin Yeniden Keşfi’, Medya, İktidar ve İdeoloji içinde. (der. ve çev.) M.Küçük, ss.57-103, Ark Yayınları, Ankara.
11)Hardt,H.(1994) ‘Eleştirel’in Geri Dönüşü ve Meydan Okuyuşu’, Medya, İktidar ve İdeoloji içinde. (Der. ve Çev.) M.Küçük, ss.1-55, Ark Yayınları, Ankara.
12)Hargreaves, J(1982) ‘Theorising Sport: An Introduction’, Sport, Culture and Ideology içinde.(Der)Hargreaves, Jennifer,ss.1-29, Routledge& Kegan Paul, London.
13)Hodge,R.&Kress,G.(1993) ‘Language as Ideology’, Routledge, London&New York.
14)Keat,R.&Urry,J.(1994) ‘Bilim Olarak Sosyal Teori’, Çev.N.Çelebi, İmge Yayınları, Ankara.
15.Konyar,H.(2000) ‘Tüketim Kültürünün Belirlediği Yeni Toplumsal Kimlikler’, Gazi İletişim Dergisi, Sayı:6, ss.19-33
16)Lull,J.(2001) ‘Medya İletişim Kültür’, Çev. N.Güngör, Vadi Yayınları, Ankara.
17)Mumby,D.(2005) ‘İdeoloji ve Anlamın Toplumsal İnşası: Bir İletişim Bakış Açısı’, Doğu Batı Sayı:30, ss.123-141
18)Oskay,Ü.(1992) ‘İletişimin ABC’si’, Simavi Yayınları, İstanbul.
19)Özbek,M.(1991) ‘Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski’, İletişim Yayınları, İstanbul.
20)Özer,Ö.(1999) ‘Haber Söylemi: Türk-Yunan İlişkilerine Yönelik Haberlerin Türk Basınında Sunumu’, Gazi İletişim Dergisi 99/1, ss.121-155
21)Postman,N(2004) ‘Televizyon Öldüren Eğlence’ Çev. O.Akınhay-
Ayrıntı Yayınları-İstanbul.
22)Thompson,J.B.(1992) ‘Ideology and Modern Culture’, Polity Pres, Cambridge.
23)Wilson,T.(1995) ‘Watching Television Hermeneutics-Reception and Popular Culture’, Polity Press, Cambridge.
*Yrd.Doç..Dr.Ahmet TALİMCİLER, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir./Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.