Günlerdir bir şeyler yazayım, karalayayım diyorum fakat elim varmıyor.
Giriyorum internete sadece haberleri, başlıkları, duyuruları, çağrıları okumakla ve iç geçirmekle yetiniyorum.
Eminim bir çoğumuzun psikolojisi de böyle.
Tüm bu haberler arasında gezinirken gözüme farklı bir şey çarptı.
Hindistan’da yetiştirilen fillerin hikayesi.
***
Eğitilecek olan yavru fillerin ayaklarına bir zincir bağlanır.
Zincir, kalın ve sağlamdır.
Yavru fil, debelenir, uğraşır,didinir ama zinciri bir türlü kopartamaz.
Sonunda da uğraşmaktan vazgeçer.
Günler,aylar,yıllar geçer.
Fil büyür.
Artık zinciri kopartacak kadar iri, güçlüdür.
Ancak, uğraşmaktan vazgeçtiği için bunun bilincinde bile değildir.
Ve ömrünün sonuna kadar zincire mahkum bir hayat sürer.
İşte, buna ‘öğrenilmiş çaresizlik’ denir.
***
Şimdi bakıyorum da sanki yıllar bizi buna itmiş.
Sözün namus olduğunu unutmuş namussuzlar pankartları,
2 Eylül yürüyüşü,
Sıkıya gelince kaçan futbolcular,
Takımın içini dışını boşaltan,rant peşindeki idareciler,yöneticiler daha dün gibi aklımda.
Mevcut durumdaki çaresizliğimizi bunlardan öğrenmişiz, acıyla yoğrulmuş, kederle-üzüntüyle harmanlanmışız.
Olması gereken başarılara, zaferlere şaşkınlıkla bakmış, yıllar önce defalarca dize getirdiğimiz yanımızda başını bile kaldıramayacak takımlara attığımız gollerde inanamayan gözlerle yanımızdaki arkadaşımıza bakarak,sarılarak sevinir olmuşuz.
***
Göztepe Spor Kulübü; takımıyla, yürekli oyuncularıyla, cesaretli teknik adamlarıyla, örnek başkanları ile büyükken ve bu kavramlarla ‘efsane’ olmuşken, yıllar geçtikçe sadece taraftarıyla yani 'BİZLE' büyüklüğünü yansıtan bir camia haline geldi.
Yaşanan tüm bozgunlar, hayal kırıklıkları, paraşütsüz düşüşler adına ne derseniz deyin bizleri ‘gene yenileceğiz, gene düşeceğiz’ psikolojisine soktu.
Aslında, o kadar büyüğüz ki bizi hapseden ve kendi kendimize ayaklarımıza bağladığımız zinciri rahatlıkla kırabilecek güçteyiz.
Fakat ,bunun farkında o kadar değiliz ki...
‘Göztepe adının geçtiği yerde favori Göztepe’dir ve Göztepe kazanır, kazanamasa bile Göztepe gibi oynamalıdır’ imajını ne yazık ki yıllardan beri yansıtamadık.
Buraya gelen insanlara bunu aşılayamadığımız için de Trabzon’un pilot takımı bir İstanbul takımını kupanın dışına iterken biz başka bir İstanbul takımından 4 gol yiyoruz, bunun için ‘Altay maçının önemini bilmiyordum’ diyen teknik adamlara haftalarca katlanıyoruz, ve işte bu yüzden Kasımpaşa, Akhisar ve sayabileceğimiz daha onlarca takım yanımızdan vızır vızır geçiyor biz ise sadece bakmakla yetiniyoruz!
***
Sözün özü;
Evet yarın oynanacak maç çok ama çok önemli.
Geleceğimizi şekillendirecek bir maç olduğu için...
Haybeye yıl kaybetmemek için…
Düşmana, çakala kendimizi güldürmemek için…
Ama aynı zamanda bu maç bir milat olmalı.
‘Eyvah, Göztepe!’ olgusunu oturtmalı ve yaymalıyız.
Bunun için Pazar günü iki milat olmalıdır.
Birincisi lige tutunmak, ikincisi de öğrenilmiş çaresizlik zincirini kırmak!
Bu takımın en büyük gücü bizleriz ve önümüzdeki sene bu takım şampiyon olacak diyorsak, yaparız,yaptırırız.
Pazartesi günü bambaşka şeyleri konuşmak dileğiyle...
Süleyman YENGİL