1942’de, yani dünyayı kasıp kavuran savaşın kapımızın dibine dayandığı günlerde dünyaya gözünü açar Mehmet Aydın. Günümüzde İstanbul ve İzmir sosyetesinin gözde yazlık mekânı haline gelen, ancak o günlerde küçücük bir köy olan Alaçatı’da doğup büyür. Hayat şartları onu ailesiyle birlikte Tire’ye sürükler ve futbol tarihimize Göztepeli Büyük Mehmet olarak geçeceği sürecin ilk adımlarını burada atar.

 

 

“3 Ağustos 1942’de Alaçatı’da doğdum. Babam erken öldü, ben on dört yaşındaydım. Beş kardeşin dördüncüsüydüm. Babam Molla Kurt hoca olarak anılırdı. Tarlamız yoktu, dökük bir evimiz vardı. Alaçatı’da tütün yapıyorduk, tütün tarlalarında gündelikçi olarak çalışıyorduk. Ellili yıllarda Alaçatı şimdiki gibi değildi, sabahleyin Çeşme’den kalkan bir otobüs oraya ve Ilıca’ya uğrar, dört saatte İzmir’e varırdı. Kapitalimiz olmadığı, babamız da çok yaşlı olduğu için seneden seneye bakkal parası, berber parası öderdik.”

 

“1953’de, 11 yaşında ilkokulu bitirdiğim zaman dayılarımız Tire’deydi, ailece onların yanına göç ettik. O zamanlar Çeşme olsun, Alaçatı olsun ekonomik bakımdan çok fakirdi. Nur içinde yatsın, dayım bize çok destek oldu. Tire’deyken fırınlarda çok çalıştım, bir yandan da Tire Ortaokulunda okumaya devam ettim.”

“O zamanlar İzmir’de kazalar arası maçlar oynanıyordu. Tire, Ödemiş, Bayındır, Bergama, Çeşme, Menemen gibi takımlar iki grup halinde oynuyor; grup birincileri şampiyonluk maçı yapıyordu. O zamanlar Tire’yle Ödemiş’ten başka hiçbirinin şansı yoktu. 1956 yılında Tire’nin genç takımında oynamaya başladım. Bu arada Altınordu’nun muhteşem oyuncusu Sait Altınordu Tire Gençlik kulübünün A takımına antrenör oldu. Genç takımdan benimle birlikte üç dört kişiyi A takımına aldı. Tabii hemen takımda oynama şansımız olmadı, bir yıl kadar bekledik. O zamanlar genç milli takım seçmeleri bölgesel olarak yapılıyordu. İzmir genç karmasına seçildim. İzmir şehrinin takımları dışında kazalardan seçilmek kolay olmuyordu. Genç karmanın ilk on birinde oynamaya başladım. Ayfer Elmastaşoğlu, Ali Artuner, Halil Kiraz, Bülent Buda’yla birlikte aynı dönemde oynadık. 1960’ta Antalya’da genç milli takım seçmeleri mahiyetinde Türkiye şampiyonası yapıldı. O sene İzmir’den bir tek Bülent Buda seçilmişti. Bu arada, ‘Tire’de bir esmer çocuk var, beş numara oynuyor,’ söylentileri piyasaya yayılmış. Türkiye Şampiyonasına gidinceye kadar İzmir’de birçok maçta oynayınca göze batmışım. 1961 senesine girdiğimizde İzmirspor’a gitmek üzereydim. Halil, kaleci Ali genç karmadan arkadaşlarımdı. Onlar Göztepe genç takımında oynuyorlardı o zaman. Bize gel diyorlardı. Gel demelerine rağmen kulüp beni denemeye aldı. Denemeden sonra bir yöneticimiz, ‘Şu andan itibaren Göztepelisin’ deyince dünyalar benim oldu. 1961 senesinin Mayıs ayında Göztepe kulübüne girdim.”

 

 

Rahmetli Seracettin Kırklar Abi, Çolak Ayhan Abi, Hakkı Abi, Sümer Abi hep o zamanın Göztepeli oyuncularıydı. Üçkuyular’da kulübün bir evi vardı, bana orada bir oda verdiler. Bize bir lokanta gösterdiler, buradan yiyip içeceksiniz dediler. Seracettin Abi’yle aynı evde kalmak bile bizim için bir şerefti. O zaman büyüklere 500 lira, bize 250 lira aylık veriyorlardı. 500 lirası peşin 12.500 lira da transfer parası verdiler. Onlar ne derse biz kabul etmek mecburiyetindeyiz, yapı olarak karakterimiz bu; zaten o para bile hayalimize gelmezdi. Bu arada aynı yıl Adnan Süvari antrenör oldu. Parasal hiçbir sorunu olmayan, tamamen futbolu sevdiği için antrenörlük yapan bir insandı. Onun aklında yepyeni bir Göztepe yaratma düşüncesi varmış. Sezon açıldı, ağabeylerimiz de açılışa katıldı. Adnan Süvari eski oyuncuları zaman içinde bir bir eledi.”

 

 

“Göztepe’ye geldiğim sırada asker oldum, bahriyeli olarak Kasımpaşa’da görev yaptım ve Denizgücü’nde oynadım. Bu arada Fevzi’yi almışlar. Aynı yıl Çağlayan gelmiş. Zaten Halil, Nihat, Nevzat, kaleci Ali genç takımdan gelen oyuncular. İzmir Demirspor’dan Ertan alındı. Denizgücü oyuncusu olduğum için İzmir’e sık sık gelme ve Göztepe’nin idmanlarına çıkma imkânı buluyordum. Fakat o zamanın genelkurmay başkanı takımlarında oynamayı yasaklamıştı. 1964 yılında terhis oldum. Pazartesi günü terhis oldum, o hafta sonu İstanbul’da Galatasaray ve İstanbulspor’la maçımız vardı, beni hemen takıma koydu Adnan Hoca. Önce sağ bek oynattı beni Adnan Hoca. Santrhaf mevkiine Beşiktaş’tan Sabahattin Kuruoğlu’nu transfer etmişlerdi.”

“Ben sağ bekte oynarken sağ kanatta fırtına gibi gidip geliyordum. Sabahattin Abi ikinci sezonunda, bir Ankaragücü maçında sakatlanıp menüsküs oldu. O zaman oyuncu değiştirmek yok, maç içinde beni santrhafa aldı hoca, Halil’i sağ beke koydu. Sabahattin Abi keşke sakatlanmasaydı, orada daha popüler olacaktım. O maçı o şekilde bitirdik. Ertesi hafta Beşiktaş’la İzmir’de maçımız vardı; takım okundu, ben yine santrhaftım. Herhalde çok başarılı olmuştum ki, o sezonu öyle bitirdim. Ertesi sezon sağ beke Küçük Mehmet’i transfer ettiler.”

 

 

“Sabahattin Kuruoğlu Avusturya’da menüsküs ameliyatı oldu. Tedavisi uzun sürmüştü, ameliyattan sonra iki ay oynayamadı.  İyileştim dediği anda maalesef takıma giremedi, Adnan Abi takımı bozmadı. Ama nur içinde yatsın, güzel Sabahattin Abimiz beş yıl arkamızda yedek bekledi, bir gün dedikodu yapmadı. Takım fotoğrafı çekilirken koşa koşa gelir, ‘Siz oynuyorsunuz unutulmazsınız, biz bu resimlerde görünmek zorundayız,’ diye takılırdı; öyle kibar bir adamdı rahmetli.”

 

“Yeni sezon için Antalya’ya hazırlık maçlarına gidiyorduk. Ben sağ bek oynamak istiyordum yine. Otobüste en arkada oturuyordum. Ahmet Cücen arka tarafa gelmişti. ‘Ahmet Abi, Adnan Abi’ye söyle, ben sağ bek oynamak istiyorum, santrhaf oynatacaksa beni oynatmasın,’ dedim. ‘Mehmet bak sana bir şey söyleyeyim, sakın ısrar etme, o kadroyu kafasında oluşturdu, kaybedersin,’ diye cevap verdi. Ahmet Abi bunu bana söylemese belki sağ bekte daha popüler olacaktım, belki de silinip gidecektim. Bu takım yalnız futbol yönünden değil, karakter yönünden de birbirine çok uyumluydu. Nitekim Hayat mecmuası ‘Türkiye’nin en güzel futbol oynayan takımı’ diye boşuna yazmamış. Nereye gidersek gidelim tıklım tıklım dolu tribünler önünde oynuyorduk.”

 

Alaçatı'da doğup büyüyen küçük Mehmet, artık herkesin tanıdığı Büyük Mehmet'tir. “Alaçatı’da hâlâ çocukluk arkadaşlarım var, arada bir görüşürüm. 1967'deki meşhur Atletico Madrid maçından evvel Turtes otelde kamp yapıyorduk. Otel şimdi Çeşme yakınında İş Bankası kamp tesislerinin bulunduğu yerdeydi. Adnan Süvari’den izin alıp Alaçatı'ya gittim, eski belediye binasının önünde herkes beni görmek için toplanmıştı. Yaşlılar Molla Kurt hocanın oğlu gelmiş, gençler Göztepeli Büyük Mehmet gelmiş diyordu.”

 

 

Mehmet Aydın Göztepe’de uzun yıllar hocalığını yapan Adnan Süvari’den söz açılınca şunları anlatıyor:

“ Adnan Süvari bizi o kadar çalıştırdı, bir kere olsun ‘eşek’ kelimesini bile kullanmadı. Bizi önce onore etti. ‘Siz üstün vasıflı insanlarsınız, kabiliyetli insanlarsınız, neden herkes sizin gibi topa vuramıyor? Demek ki ayaklarınızda hüner var,’ derdi. ‘Benim sporcum seyahatte tek tip elbise giyecek ve uçakla seyahat edecek,’ derdi. ‘Görmediğin yere top atma, ulaşamayacağın yere eforunu sarf etme. Ben size bekçi, polis değilim; ne zaman yatacağınızı ne zaman kalkacağınızı siz bileceksiniz. Ben sizi kontrol etmem, siz profesyonel sporcusunuz,’ derdi. Efes otelinde bir kamp sırasında kahvaltı yaparken bir resmimiz çıkmış. Mali gücü bizden daha zayıf bir takımla oynuyoruz, onlar gazeteye baktığı zaman biz onları daha maça çıkmadan yeniyoruz zaten. Çok büyük bir liderdi, hiçbir gün ‘Şu adamı tutun,’ dememiştir bize; Toshack hariç. Bir tek Cardiff City maçında Özer’i üzerine koydu. ‘Biz onları düşünmeyiz, onlar bizi düşünsün,’ felsefesine sahipti. Biz onlara mutlaka tedbir alırız ama onlar bizi daha fazla düşünsün der ve hep hücuma yönelik oynatırdı.”

 

Büyük Mehmet (soldan ikinci) takım arkadaşlarıyla bir törende.

Göztepe tarihinin en parlak günlerinin aktörlerinden birini karşımızda bulmuşken kendisi açısından en unutulmaz olan maçları soruyoruz. “Yaklaşık beş yüze yakın maç oynadım Göztepe’de. Bunun otuz bir tanesi Avrupa kupalarındaydı. Marsilya’yı burada 2-0 yenmiştik. Hücuma yönelik oynadıklarından rövanşta bize daha çok görev düşüyordu. Çok iyi hava hakimiyetim vardı, eşape topları (rakibin üstünden atılan yüksek pasları) süratle kesiyordum. O gün çok başarılı bir maç çıkardığıma inanıyorum. Bunu maçtan sonra Adnan Süvari de bana söylemişti. Unutamadığım maçlardan biri de Belçika’nın Antwerp takımıyla yaptığımız maçtı. Orada 2-1 kazanmıştık. Türkiye’de çok iyi bir oyunla 0-0 berabere kalarak onları eledik.”

 

Savunmada görev yapan futbolcuların günümüzdeki gibi hücuma çıkmadıkları bir dönemde Mehmet Aydın attığı kritik gollerle Göztepe’nin önemli galibiyetler almasında söz sahibi olmuştu. Bunların başında Türkiye Kupası tarihinin en unutulmaz maçlarından biri olan ve 1 Haziran 1969’da Alsancak Stadında oynanan Göztepe – Ankara Demirspor çeyrek final maçı gelir. Ankara’daki ilk maçı Demirspor 3-1 kazanmıştır. Rövanş maçının ilk yarısı da 1-0 konuk takımın üstünlüğüyle kapanır. Artık umutlar tükenmiş gibidir. Gerisini Büyük Mehmet’ten dinleyelim: “İkinci yarıya çıkmak üzereydik. Soyunma odalarından sahaya çıkan merdivenlerin başına gelince Gürsel Abi durup bize dönerek konuştu. ‘Daha tatile çıkmadık arkadaşlar, maç bitmedi, oynayacağımız daha bir devre var. Küçük Mehmet, Büyük Mehmet, Çağlayan siz üç kişi defans yapacaksınız; başınızın çaresine bakacaksınız. Biz geri kalan yedi kişi hücum yapacağız. Bize neden yardım etmiyorsunuz diye sakın tepki göstermeyin.’ Bu konuşma bize büyük moral verdi. İkinci yarı Demirspor kalesini ablukaya aldık. Arka arkaya gollerle 3-1 öne geçtik. Artık normal süre bitip uzatmaya geçilmek üzereydi. Bir korner atışı kullandık. Top Çağlayan’a geldi, çektiği şut kaleciden döndü. Göğüs hizasında gelen topu sıçrayıp şutlayarak golü attım.”

 

 

Bu galibiyetin Göztepe tarihindeki yeri büyüktü; zira yarı finale yükselen Göztepe bu turda Bursaspor’u elemiş, ardından finalde Galatasaray’ı da yenerek 1968-69 sezonu Türkiye Kupasını kazanmıştı. Fakat bu güzel günler zamanla geride kaldı. Göztepe ertesi sezon da Türkiye Kupasını ve Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazandıktan sonra düşüşe geçti. Büyük Mehmet’in anlattıklarından Göztepe’nin zirveye nasıl çıktığı ve sonra düşüşe nasıl geçtiği açık biçimde anlaşılıyor:

“Allah bu takımı yaratırken Adnan Süvari vesile oldu ama Ali gibi süper bir kaleci vermiş Allah. Hakiki bir sol bek – ofansif bir bek – vermiş Çağlayan gibi, hakiki bir sağ bek – ofansif bek - vermiş Küçük Mehmet gibi. İki tane tilki vermiş orta sahada Ertan gibi ve Nihat gibi. İki tane akıllı, süper bilgin vermiş Nevzat gibi, Gürsel gibi. İki tane çok iyi hücum oyuncusu vermiş Halil gibi, Fevzi gibi. Hasbelkader benim gibi çok çabuk dönen, çok iyi sıçrayan – durduğum yerde yetmiş beş santim sıçrıyordum – çok çabuk eşape topları kesen bir oyuncu vermiş. Yani Allah mevkilerine göre vermiş ve Adnan Süvari mevkilerine göre bulmuş. Müstesna bir insandı, müstesna arkadaşlarımdı ki hâlâ öyleyiz. Maalesef Gürsel Abi’yi çok vakitsiz kaybettik. Hüseyin’i kaybettik, kalp ameliyatı olmuştu İstanbul’da. Ali’yi erken kaybettik. Çağlayan da iki üç yıl önce aramızdan ayrıldı. Bence Özer, Fuji Mehmet, Güngör, Küçük Ali, Cudi de efsane takım oyuncularındandır. Fakat takımın esas özü hep 41-42-43 doğumluydu, bir tek Gürsel Abi 37 doğumluydu. Aynı yıllarda başlayıp aynı yıllarda bıraktık. Bizim güzel yöneticilerimiz, Zeki Çırpıcı ve arkadaşları bu takımı meydana getirmişti fakat maalesef onlar da bizimle beraber gittiler. O zaman maçlardan çok iyi hasılat elde edilmişti. Bir Ujpest maçından 500.000 lira, İstanbul’da Fenerbahçe’yi yendiğimiz bir maçtan – o zaman yenen takım hasılatın yüzde 60’ını alıyordu – 380.000 lira hasılat kazanıldı. Keşke o zaman bu paraları yatırıma dönüştürselerdi. Üçkuyular’dan Narlıdere’ye kadar birçok arsa alınabilirdi. Sonraki yöneticiler maalesef dirayetli olamadıklarından Göztepe günbegün geriye gitti.”

 

 

“Yetmişli yıllardan itibaren takımın bünyesi yavaş yavaş değişmeye başladı. Gürsel Abi futbolu bıraktı. O sırada Tirespor Üçüncü Ligden İkinci Lige yükselmişti. O zaman bana güzel bir teklif yaptılar. Memleketim olduğu için kabul ettim. 1973’te Tirespor’a geldim ve böylece on iki yıl sonra Tire’ye döndüm. Fevzi de aynı sezon İskenderun’a gitti. Tire’de iki yıl oynadım ve takım kaptanlığı yaptım. Zonguldakspor’un 41 puanla şampiyon olduğu yıl biz 39 puanla ikinci olduk.  Antrenörümüz Kadri Aytaç’tı. Ertesi yıl da üçüncü veya dördüncü olduk. Oynayacak durumda olduğum halde futbolu bıraktım. Mobilya sektöründe bulunan yakınlarım çok revaçta olan orman ürünleri işini bayi olmak koşuluyla yapmamı tavsiye etti. İzmir’den alıp satma değil, doğrudan fabrikadan alarak satmamı salık verdiler. O zaman iz bırakmışız demek ki, her gittiğim yerde – İstanbul Kartal’da, Gebze’de, İnegöl’de, Isparta’da görüştüğüm her firma bana hemen bayilik verdi.”

 

 

“Allah bana düşünemeyeceğim kadar güzel bir hayat verdi. Göztepe’nin en parlak döneminin değişmez oyuncularından biri oldum. Yedi kez A milli takım formasını giydim. Moskova’da Sovyetler Birliği’ni 2-0 yendiğimiz maçta ben de kadrodaydım.  Fırın kasalarında yatarken günün birinde Metropol Otelde konaklayacağımı düşünemezdim. Göğsünde Türkiye arması olan lacivert ceket gri pantolonla Bolşoy balesine gidip, Lenin’in mozolesini ziyaret edip Lenin Stadında maça çıkacağım aklıma gelmezdi. Futbolu bırakıp iş hayatına atılırken de Göztepeli Büyük Mehmet olmanın itibarını yaşadım.”

Kaynak: http://dinyakoskrampon.blogspot.com/

(Fethi Aytuna'ya teşekkür ederiz.)

YORUMLAR

KÖŞE YAZILARI

  • İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var? İnstagrama kayıtlı 52 milyonluk örneklem üzerinden bakarak Türkiye’de hangi takımın kaç taraftarı var?
    Written by Oguz Resat Sipahi 10 May 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Hangi takımın daha çok taraftarı var? Bu soru çok iç gıdıklayan bir soru biliyorum. Pazar Pazar maçlar da yok. Nereden aklıma geldi diye sorarsanız Dövletimiz sağolsun. İnstagramda Kumluca-Olimpos alanının yüce Dövletmiz tarafından 1. derece sit alanı konumund...
  • Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... Ülkemizde 1098, dünyada 108319 kişiyi covid19 kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik...
    Written by Oguz Resat Sipahi 12 Nisan 2020
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk *Ülkemizde 1098, dünyada 108.319 kişiyi covid19'un kanlı ve mukuslu kırbacı ile kaybettik... *Ne mutlu bizlere değil ki ülkemiz, covid19 açısından müreffeh ülkeler düzeyini yakalama ve aşma yolunda koşar adımlar ile ilerliyor... Yine de arada iyi şeyler de var...
  • Gözyaşları... Gözyaşları...
    Written by Oguz Resat Sipahi 21 Nisan 2019
    Oğuz Reşat Sipahi http://www.sipahi.tk Uzun zamandır yazasım gelmiyordu ligin ilk devresinde yazacak birşey yoktu pek, ya da dünyevi dertlerden yazasım gelmedi... Ligin ikinci devresinde de yazasım gelmedi bu sefer çoğunlukla dünyevi ailevi dertlerden... Dünkü gözyaşlarına kadar... Taraftarımızın,...
  • Göztepe TEK Büyüktür. Göztepe TEK Büyüktür.
    Written by Özkan Cengiz 28 Nisan 2018
    Özkan Cengiz ozkan@ozkancengiz.net Göztepe TEK Büyüktür. Yıllar önceydi amatördeydik, takıma tribünlerin yoğun tepkisi vardı, hoca ve oyuncular fazlaca tepki alıyorlardı. O günlerin yöneticileri ile bir araya geldik. Şaşkındılar, bize nasıl profesyonel çalıştıklarını anlatıyorlardı. Video analizler...
Diğer yazılar:

Diğer başlıklar

Twitter