Ahmet Talimciler-Sabah
Türkiye'de spor sahalarında gerçekleşen şiddet olaylarının arkasından her
ne hikmetse hep aynı ifadeler kullanılır: *'Bu olayları çıkartanlar X
takımının taraftarları değildir'*. İşin ilginç olan noktası bu açıklamanın
sadece medya tarafından kullanılmamasıdır, kulüp yönetimleri de, federasyon
yetkilileri de hatta devletin yetkili mercileri de ağız birliği etmiş gibi
aynı ifadeleri kullanırlar. Oysaki şiddeti belirsizleştirmek,
tanımsızlaştırmak yaşanan şiddetin meşrulaştırılma sürecini
hızlandırmaktadır. Özellikle yaşanan olaylar sonrasında medyada kullanılan
ifadeler ve bu görüntülerin üzerine yapılan yorumlar çok dikkat çekicidir.
Olayları çıkartanların X takımın taraftarı olmadığını söylemek suretiyle
hem olayları çıkartanlara yönelik bir söylem geliştirilmekte hem de olay
çıkartan takımın kamuoyu önünde rencide olmaması sağlanmaktadır. Yapılan
yorumlarda 'kendini bilen taraftarların böylesine insanlık dışı
uygulamalara başvurmayacağına' vurgu yapıldıktan sonra olayla ilgili olan
takımın aslında ne kadar çok fair play'i öne çıkartan ve rakibine saygı
duyan bir takım olduğu üzerinde durulur. Asıl saptama ise tam da bu
noktadan sonra gelir; ...işte bu yüzden bu olayları çıkartanlar X takımının
taraftarları değildirler. Oysa böylesi bir yaklaşım kullanılarak şiddet
ortadan kalkmamakta tam tersine olanlar sanki ortada olmayan özne/özneler
tarafından çıkartıldığı gibi bir hava yaratılmaktadır. Tıpkı 'Trafik
Canavarı ve Kader Kurbanı' tanımlamalarında olduğu gibi sanki yaşananlarla
hiç alakası olmayan biri ya da birileri bütün bu olanlara neden olmaktadır
ve onlara suç yüklendiği takdirde sorun ortadan kalkmaktadır.
Ülkemizdeki futbol sahalarında yaşanan ve oradan bütün spor sahalarına
sıçrayan şiddeti azaltabilmenin yolu, şiddetin net bir biçimde tanımlanması
ve olaylara karışanlar hakkında tutarlı yaptırımlar uygulanabilmesinden
geçmektedir. Bunun ilk adımı yasal düzenlemeler oluşturmaktan ziyade
oluşturmuş olduğunuz yasaları uygulayabilme kararlılığıdır. Güvensizliğin
had safhada olduğu bir toplumsal iklimde gerilim ve şiddet, toplumsal
hayatı sürekli olarak tehdit edecektir ve bu tehdit spor sahalarında da
uygun atmosfer içerisinde hızla yayılacaktır. Kitlelerin adalet algıları
üzerinde yaşadıkları ikilem futbol sahalarında da kendi adaletlerini
gerçekleştirme biçimine bürünebilmekte ve futbol üzerinden yaşanan
tartışmalar, üretilen komplo teorileri her geçen gün biraz daha fazla
artmaktadır. Adalet algısının en net biçimde zedelendiği alan hakemler ile
federasyonun ilgili organlarının vermiş olduğu kararların yarattığı çifte
standart duygusudur. Bu duyguya medyanın yayınlarındaki çifte standardı ve
fanatizmi besleyen dilini de eklediğinizde karşınıza her geçen gün
'ötekileştirilen' taraftar ve takımlar çıkmaktadır.
Futbol sahalarında yaşadığımız şiddet ile mücadele edebilmenin yollarından
bir tanesi bu alandaki aktörlerin olaya nasıl yaklaşmakta olduğunun tespit
edilmesidir. Genel olarak bütün aktörlerin yaşanan olayların sorumluları
olarak bir diğer aktör ya da aktörleri göstermeleri, sürecin
çözümsüzlüğünde etkili olmaktadır. Güvenlik güçlerinin yönetimleri ve
medyayı, Medyanın yönetimleri ve güvenlik güçlerini, Taraftarların
medya-yönetimler ve güvenlik güçlerini, Yönetimlerin medya ve güvenlik
güçlerini suçladığı bir ortamda çözümden çok çözümsüzlüğün hakim olması
kaçınılmaz gözükmektedir. Hiç kimsenin samimi olmadığı bir ortamda, şiddet
hızla yayılmakta ve yaşananlardan herkes fazlasıyla etkilenmektedir.
Futbol ve futbol sahalarında yaşananlar aslında olayın görünen ya da başka
bir deyişle görünmesine müsaade edilen boyutudur. Asıl gerçeklik için daha
derinlere inmek ve olan biteni yakalamak gerekmektedir. Bu yapılmadığı
müddetçe de, çıkartılan ya da çıkartılacak yasalarla futbol sahalarındaki
şiddetin önüne geçilemez. Olayları çıkartanları belirsizleştirme anlayışı
ile şiddet ortadan kalkmaz tam tersine şiddet kullanan grupların
kendilerini altlarındaki genç kitlelerin gözünde daha önemli hale getirecek
etkiler yaratılır. Bu öylesine büyük bir kartopu etkisi yaratır ki, 'bizim
istediğimizi yapmazsanız sahayı kapattırırız, olay çıkartır ceza aldırırız'
gibi eylemleri tetikleyebilir. Bu anlayışın meşrulaştırılmasına olanak
sağlayan seyircisiz oynama cezası gibi uygulamalar da işin tuzu biberi
niteliğindedir. Güvenlik güçlerinin sayısının arttırılması ya da rakip
takım taraftarlarının stadyumlara, spor salonlarına alınmaması spor
sahalarındaki şiddeti ortadan kaldırmamaktadır. Şiddetle mücadele edeceksek
hep birlikte topyekun bir anlayış içerisinde adaleti ve eşitliği ön plana
çıkartacak bir stratejiyi hayata geçirmek durumundayız. Yaşanan tüm
gelişmelerin odak noktasını stadyumlarda ve spor sahalarındaki
taraftarların/insanların haklarının korunması olduğu gerçeğini göz ardı
etmemeliyiz.
Futbolda şiddetin önlenmesinin temel konsepti stadyumda şiddetin önlenmesi
ve maçların sağ salim oynanması değildir. Bu konuda da sahte uzmanlıklar,
küçük kapsamlı kısa vadeli, göstermelik ve başarısız projeler üretilmiştir.
Ne kulüplerin ne de sorumlu devlet yönetimlerinin elinde şiddetin
önlenmesinde rehberlik edecek ve bir yol haritası oluşturacak sistematik
veri kayıtları bulunmaktadır. Türkiye'de futbol sahalarının, toplumsal
hayatın içindeki şiddetin yansıtıldığı mekânlar olarak kullanıldığını ve bu
doğrultuda çıkan olaylar ile bu olayları çıkaranlar hakkında daha fazla
bilgi sahibi olmamız gerektiği gerçeği artık görülmek zorundadır.
*22.12.2012