Gürkan Ertaç
Gençlerbirliği ile Göztepe'yi teraziye çıkarsanız kadro gücü olarak başkent ekibi kefeyi dibe vurdurur. Ama gelin görün ki, maçları formalar veya isimler oynamıyor, yüreğini ortaya koyanlar başarıyor. Ve Göztepe, maçtan önce Ankara'da oynanan ve 6-0 Gençlerbirliği'nin galibiyetiyle biten kupa karşılaşmasını ve o maçta 5 gol atan Ahmet Hassan'ı kastederek, "Gençlerbirliği İzmir'e lig maçına sadece İlhan Cavcav, Ersun Yanal ve Ahmet Hassan'ı getirmiş" diye alay edenlere sahada dersini verdi, altın değerinde bir puan aldığı gibi son 20 dakikada galibiyeti kaçırdı. Gençlerbirliği, Üç Büyüklerle birlikte şampiyonluğun en büyük adayı sayılınca havalara girmiş. Kırmızı-siyahlı takımda orta sahada değeri milyon dolarlarla ölçülen Okan Koç sadece gezindi, Youla da hücumda sadece koştu, hiçbirşey üretemedi. Veysel de etkisiz kaldı. Bir tek Serkan müthiş dinamizmi ve attığı toplarla Gençlerbirliği'nin yıldızıydı. Büyük koz Ahmed Hassan ise Mkalele'nin prangasından sıyrılamadı. Buna rağmen başkent ekibi ilk 60 dakikanın mutlak hakimiydi.
Göztepe'nin nekadar zorlandığını göstermek için ilk yarıda 36 kez topu taca attığını vurgulamalıyım. Sarı-kırmızılı takımda Mkalele maçın yıldızıydı. Ahmed Hassan gibi bir silahı yokettiği gibi çelik ciğeriyle ikinci yarıda gollük ataklar düzenledi, herkesi kendine hayran bıraktı. Defansta Şenol, Mehmet, Tayfun, orta sahada İlhan çok iyiydi. Gol ümidi Zafer Biryol ise iyi top takip edebilseydi başına çarpıp geri dönen topu önüne alır, gol yapabilir, biraz atak davranabilse Alp'e iki gol assisti sunabilirdi. Ama genç Koray son dakikada yüzdeyüz golü çıkarmasa Göztepe yenilebilirdi de. Mustafa Fedai'nin oyuncu değişiklikleri mükemmeldi. Tunç'un yerine Cumhur'a larak maçı döndürdü. Netice olarak Göztepe altın puan aldı, Gençlerbirliği için ise Yanal galiba oyuncularını biraz haşlayacak.
Yürekleri Isıttılart
Bayram Erbil
Süper Ligin şampiyon adayları arasında gösterilen ve de oynadığı futbolla övülen G.Birliği'nden puan almak her babayiğidin harcı değildir. Ama bu babayiğitliği Göz-Göz gösterdi. Hatta ikinci yarının büyük bölümünde hücum üstüne hücum tazeleyerek gol için yırtındı, ancak bitircilikteki beceriyi maalesef Zafer Biryol ve Alp gösteremedi. Alp'in maç eksikliğini süratle gidermeye çalıştığını ve bundan sonra Şekerspor'daki patlamayı yapacağına inanıyorum. Zafer, iki defans oyuncusunun markajından kurtulamadı, dolayısiyle golcülerimiz suskun kaldı.
Göztepe kontrollü oyunda gün geçtikçe büyük yatkınlık gösteriyor. Topun kendilerinde kalması için yardımlaşıyorlar. Bora'nın topu elle oyuna sokması da bir artı unsur. Defans adam paylaşımında mükemmeldi. G.Birliği'nin gol makinası Ahmed Hassan'a, Mkalele nefes aldırmadı. Sonunda Ersun Yanal bu futbolcuyu oyundan almak zorunda kaldı. Muhteşem taraftarlarımızın dondurucu soğukta maç boyunca takımlarına verdikleri desteğin karşılığını yürekleri ısıtan puanla almalarına çok sevindim. Göztepe, gün geçtikçe günümüz futbolundaki hücum organizasyon zenginliğini kazanıyor, defans ve orta sahanın bütünleşmesi rakibe nefes aldırmayan markaj ve preste mükemmellik, kazanılan topların trafiğindeki büyük artışı da gösteriyor. En sevindirici faktör ise fizik kondisyonun en üst düzeye çıkması. Bora'dan son adama kadar kollektif anlayış ve de dayanışma ve birlikteliği sağlayan teknik kadro, başta Mustafa Fedai ve mangasıyla ağabeyleri Bombacı Halil Kiraz'ı ve de her türlü fedakarlığı esirgemeyen başkan Feyyaz Gülmen'e yürekten alkışlar sunuyorum. Fedailer Mangası'na, "Başarılara devam" diyorum. Fark Nerede?
Süleyman Alasya
Çok koşan bir takıma karşı adam, adama markaj uygulanır mı ? Hücumda kendisini unutan orta saha oyuncuları, kendi forvet elemanlarının arkasını boş bırakır mı ? Bütün ümitlerin bağlandığı pozisyonlarda üretilen paslara muhatap olan oyuncular top almak için çabalayacağı yerde yürümeyi tercih eder mi ?
Topla buluşmak için arkadaşının pas attığı bölgeye yönelmezsen rakip buluşur topla ve de Allah esirgesin, top ta ağlarla. Orta saha rakip savunma ile santra arasındaki boşluğu akıllıca doldurduğu
hiç bir maçtan mağlup çıkılmaz. İlk yarıda Göztepe'nin hiç kontrol edemediği bölge işte burasıydı. Bu boşluk rakip savunmanın işini kolaylaştırdığı gibi rakip hücumları da kolaylaştırdı. Savunma anlayışı, sadece skora beraberliği yansıtmaya değil, topu kazanıp atağa kalkmaya endeksli ve rakibi zorlayan bir felsefeye dönüştürülemezse hem maçın zevki kalmaz hem de bir kaza kurşunuyla vurulup düşebilirsiniz. Ama dün kaza kurşununun hakeden şampiyon adayı Gençlerbirliği oldu. Bazı pozisyonlarda Göztepe on kişiyle püskürttü atakları. Bazılarında ise hücumda kalabalık olmaya yanaşmayıp, iki kişiyle kaçırıldı goller. Örneğin Mkhalele gibi bir oyuncu bile, savunmanın dördüncü adamı gibi, "aklı geride" bir oyun tarzıyla ileriye çıktığında bile pozisyonlara imzasını tam atamadı.
Maçın en önemli pozisyonunda gole izin vermeyen Bora'nın alınan bir puandaki payı çok büyük. Belki de maçın kader anını saptadı Bora.
İkinci yarıda Göztepe daha akıllı ve rakibine oranla oyun kontrolunda daha etkiliydi. Hem de savunma anlayışının sürdürerek. Gençlerbirliği ise inanılmaz bir hata yaptı. İleride çakılı üç santrforla oynadı kırmızı-siyahlılar. Şampiyon adayı ya ! Nasılsa sürekli hücum ettiğinde illa da o üç santrfordan biri gol atacak. Bu her zaman olmaz. Çünkü o üç santrforun arkasındaki boşluğu iyi değerlendiren Göztepe bir çok pozisyonda sadece son vuruşu yapamadı. Göztepe'nin bu maçta Gençlerbirliği'nden farkı neydi Allah aşkına. Katı savunma gibi gerekçelere inanmam. Ama savunma ama hücum hiç bir takımın birbirinden farkı yok. İşte gerçek bu.
Savunma Sanatı
Erkut Şahin
Gol atmak, şov yapmak, tribünleri coşturmak, kazanmak... Futbol adına ne kadar güzel değil mi? Ama uzun ve zorlu lig maratonunda özellikle öyle maçlar vardır ki, berabere kalmak, kazanmak kadar önemlidir. Bunun için de defans yapmayı bilmek, savunma sanatını 90 dakika boyunca sahaya yansıtmak gerekir. Tıpkı dün Göztepe'nin yaptığı gibi.
Uzun yıllar sonra bir takım çıkıyor; Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray'ın hegamonyasında Türkiye Süper 1. Ligi'nde "Ben de şampiyon adayıyım" diyor ve o takım için, "Neden olmasın?" yorumları yapılıyor. İşte böyle bir takıma doğru dürüst pozisyon vermedi Göztepe. Ama bir takım için kaybetmemek tabiki hedef olamaz. Sarı-kırmızılı takımın genç teknik patronu Mustafa Fedai de bunun bilinciyle oyunun özellikle son yarım saatinde avazı çıktığı kadar bağırıyordu kenardan; "İleri... İleri..."
Göz Göz, mütevazi kadrosuyla ligde varolma savaşı veriyor. Takım oyunu oynamak zorunda. Bu takımın da oyunun kaderini değiştirecek yıldızları var elbet. Ama bir Ortega gibi, bir Sergen gibi, bir Revivo gibi 90 dakika boyunca özgürlüğü yok sahada. Tıpkı Mkalele gibi. Ahmet Hassan'la cebelleşmekten gerçek yeteneklerini bir türlü ortaya koyamadı Göz Göz'ün yıldızı. Ama 22'inin en iyisi de hiç kuşkusuz oydu. Başta da dediğim gibi kalecisi ve özellikle onun önündekilerle savunmanın en iyisini yaptı Göztepe, üstelik biraz daha becerikli, biraz daha dikkatli olsa Gençlerbirliği'ni yenebilirdi de...
Açık söyleyeyim Gençlerbirliği beni hayal kırıklığına uğrattı. Türkiye'nin en çok golü düşünen takımı, Alsancak'ta pozisyon üretmekte hayli zorlandı. Tabi bunda Göztepe'nin insanüstü mücadelesinin de payı var tabi. Ama Başkent ekibinin dün iki zaafı da ortaya çıktı. Bunlardan birincisi savunma. Forveti ve ortasahası çabuk takımlar Gençlerbirliği'ni çok zorlar. Sonra kulübe... Dünkü maç da gösterdi ki, Gençler'in 13. oyuncusu yok. Yani, "Ben şampiyon adayıyım" demekle büyük takım olunmuyor. Ama sakın onları da küçümsediğim zannedilmesin. İçerde dışarda her maçta "favori" gösterilmek de önemli bir özelliktir. Haddini Bilmek
Halil Fincan
Maçı yorumlamadan önce rakibi yorumlamakta fayda var. Birincisi herkesinde bildiği gibi Gençlerbirliği ligin en fazla gol atan takımı. İkincisi bu takımın son 6 deplasman maçında attığı gol sayısı toplam 25 ki ortalamasını alırsak 4.16 yapar. Yani adamlar, Göztepe'nin sezon başından bu yana attığı gol toplamının 6 fazlasını son altı maçta atmış. Sadece Göztepe mi ? Tam 8 takım daha var geride bıraktıkları. Üçüncüsü 7. haftadaki Gaziantepspor maçı dışında deplasmanda gol atmadıkları maç yok. Dördüncüsü genel gol oranında bu takım Beşiktaş'a 17, Galatasaray'a 21 ve Fenerbahçe'ye ise 12 gol fark atmış. Beşincisi deplasmanda elde ettikleri puan sayısı 20 ki Göztepe'nin sahasında bile 9 puan aldığını söylememiz sanırım aradaki farkı ispatlar. Ve bir önemli istatik daha. Sarı kırmızılı ekip, rakibi ile oynadığı iki maçta toplam 9 gol yemiş ve 1 gol atmış. Şimdi böyle bir rakiple oynarken, körü körüne saldırmak elbetteki aptallık olurdu. Zaten Mustafa Fedai, hafta içinde "Donkişotluk yapmayacağız" diye bas bas bağırdı. İlk 20 dakikada birbirini çözmeye çalışan ancak çözümsüzlük üzerine asıl maksatlarını devreye sokan iki takım izledik. Bu Göztepe kapanacak, Gençlerbirliği çok adamla rakip yarı alanına doluşacak demekti. Başkent ekibinin hücum organizasyonlarında 11 kişi hücuma kalkmasının yanısıra, Göztepe'nin başlarda rakibine basmadığını daha çok ceza sahası ön tarafında ve hatta ceza sahası içerisinde atakları karşıladığını gördük. Ama Ahmed Hassan ile ezilen toplar ve Göztepe'nin defanstaki hava hakimiyeti Ersun Yanal'ı ikinci yarıda Bülent Kahraman ihtiyacına yönlendirdi. Ve Fedai'de ikinci yarıda Cumhur'u oyuna alarak rakibi daha önde karşılama yoluna gitti. Mkhalele'yi ise defans bloğunun arasına sıkıştıran Fedai dolayısıyla hücum gücünden feragat etti. Gol yollarında ise kanatlar Mehmet ve Cem Baki'nin çabasının beklenen ortalara dönüşmemesi İlhan'ı biraz daha ön plana çıkarttı ancak forvetler her atağın içine orta sahadan büyük efor sarfederek girince, yorgunluk bitirici vuruşu getirmedi. Ve analiz doğru yapılmış bir maçta keyifli bir puan alınmış oldu. (Profesyonellik dedim de Alp'in 86. dakikadaki hareketi alkışlanmalı. Ercan'ın oyuna gireceğini gören Alp'in yedek kulübesine gidip kendi çıkacağını öğrendiğinde, sahanın öteki köşesine gitmesi bir kurnazlık ifadesidir. Alınan 1 puanda çalınan 1 dakikada profesyonellik dahilindedir