“Büyük resme bakmak” lafını son yıllarda sıkça duymaya başladık. Türkiye’deki futbol- siyaset ilişkisini bu sözle nasıl bağdaştırabileceğimizi Süper Lig’e yükselen takımlar ve kentler üzerinden göstermeye çalışacağım. 1994-1995 sezonundan itibaren yirmi bir yılın nasıl geçildiğini incelediğimizde 2002-2003 sezonu öncesi ve sonrası çok ilginç bir tablo ile karşılaşıyoruz. İlk sekiz sezon içinde bir üst lige yükselen yirmi dört takımın on sekiz il içerisinden çıktığını görmekteyiz. İlk sırada dört takımı Süper Lig’e yollayan İzmir var, ikinci sırada üç takım ile İstanbul ve ardından ise iki takım ile Adana kentleri sıralanıyor. Eskişehir, Çanakkale, Karabük, Kayseri, Ankara, Erzurum, Sakarya, Van, Denizli, Yozgat, Siirt, Rize, Diyarbakır, Malatya ve Elazığ kentleri de birer kez bu mutluluğu yaşamışlar. 2002-2003 sezonundan bu yana geçen on üç yıl içerisinde ise yirmi bir ilden otuz dokuz takımın Süper Lig’e yükseldiği bir performans yaşanmış. İlk sırada İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile iki kez ve Kasımpaşa ile üç kez bu mutluluğu yaşayan İstanbul kenti yer alıyor. Onu kentin iki takımı ile ikişer kez bir üst lige çıkma başarısını elde eden Kayseri kenti takip ediyor. Konya, Ankara, Antalya ve Manisa kentleri de üçer kez şampiyon çıkartmışlar. Bu kentleri ikişer kez başarıya erişen Rize, Sakarya, Mersin kentleri takip ediyor. Diğer kentler ise şöyle sıralanıyor; Trabzon, Sivas, Bursa, Kocaeli, Eskişehir, Diyarbakır, Karabük, Samsun, Ordu, Elazığ, Balıkesir ve İzmir.
Böyle bir tablonun ortaya çıkmasında belediyelerin desteklediği takımlar: Ankaraspor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor örnekleri dikkat çekicidir. Ancak işin bir de siyasal yönden etkili isimlerinin kentlerinin takımlarının birden çok bu önemli başarıyı elde etmiş olması “yaşananlar sadece sportif başarı ile açıklanabilir mi” sorusunu ister istemez akıllara getiriyor. Futbolun, futbol dışında her şey olduğu bir ülkede yaşadığımızı hatırladığımızda son dönemde ülkenin inşaat ekonomisinin futbol stadyumları üzerinden yeniden nasıl canlandırıldığını da daha iyi anlayabiliyoruz. Ülkemiz futbol tarihinin en önemli futbolcularından birisinin adının stadyumdan nasıl kaldırıldığını buna karşın İstanbul’da alelacele yapılan stadyuma nasıl açılış yapıldığını da gayet iyi biliyoruz. Futbolun ve siyasetin bazı kentleri nasıl ihya ettiğini buna karşın bazıları ile nasıl sürekli olarak didiştiğini de tarih eninde sonunda hepimize gösterecektir.
Tarihe not düşmek adına İzmir üzerinden büyük resme bakmaya çalışırsak, son on üç sezon içerisinde sadece bir kez Bucaspor ile Süper Lig’e yükselme başarısı gösteren bir kent var. Buna karşın takımlarının sürekli olarak akla hayale gelmeyecek şekilde önünün kesilmeye çalışılan, hattâ takımlarının maçlarını oynayabilmek için yüzlerce kilometre öteye taşındığı Türkiye’nin üçüncü büyük kentinden söz ediyoruz. Seçimlerde tercihleri nedeniyle cezalandırılan bir kentin takımları ve onların binlerce taraftarına reva görülen eziyete gözlerini kapatan bir futbol federasyonumuz var. Hattâ aynı federasyon bu kentin takımlarına maçlarını oynayacak stadyumları olmadığı için para cezası verecek ve bunun normal bir prosedür olduğunu açıklayabilecek kadar da aymazlık içerisinde.
Sevgili dostum rahmetli Cem Can yıllar önce “‘Futbol asla yalnızca futbol değildir’ fikri Türkiye’de hemen kabul gördü ise en fantastik versiyonu Türkiye’de sahne aldığındandır” diye yazmıştı. Bu ülkede futbolun her daim kendi iktidarları için iyi birer tanıtım aracı olduğunu gören siyasiler olmuştur, en az onlar kadar kendi kentlerini ve kendi takımlarının başarısını isteyen ve bu uğurda her şeyin mubah olduğunu düşünen binlerce taraftar da bulunmaktadır. Ancak sonucu baştan belli olan bir mücadeleyi adaletli olarak sunmaya kalkarsanız, bu durum eninde sonunda herkese zarar verir. İnsanların akılları ile dalga geçmeyi bırakın! Buradan bakınca tablo hiç de anlatıldığı gibi parlak değil! Büyük resim her açıdan S.O.S. veriyor.
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.